Koyda kırılmış kimselerin vurmuş
yüzleri var her bir çakıl taşında,
diye biliyorum Midillili Bercise Hanım’dan.
Sabah, belki vururum ben de diye korkumdan,
hiç suya basmadan yürüyorum.
O kışa girerken o ayazda
tüm portakallar kavrulmuştu sahildeki,
yerlinin biri demeseydi farketmeyecektik.
İki yanı selvili o yoldan ilerlerken sahildeki,
hep bir filmin içinden geçer gibi hissederdim kendimi,
Uzayıp giden kıvrılarak, sonra bir anda
mezarlığın orada yiten göz alıcı sarı
şerit yeni çizilmiş yola belli.
Piyer Loti bu açıdan o vakit göremezdi.
Sağda boğaza has süslü erguvanlar
Her sabah radyodaki neşeli adamın
bilmecesiyle uyanırdık yanıtını artık
adımız gibi bildiğimiz, haykırırdık:
edi, edi, edi... Sonra ne değişti ki?
Köşedeki Kör Ali’den alıp çiğdemleri,
Eski sütûnlu caddeyi tırmanıyor
ağaçlıklı yoldan, tepede Asklepion’a
varıyor, virankapısında Buraya
Ölüm Giremez! yazan eskiden.
Belki de bu kapının eskiden olduğu yerde,
Artık çok özlemişti evdekileri.
Çocuklar top oynardı arkadaki sahada,
o da katılmak isterdi oyuna ama,
topu tutmayı bir kez olsun bile becerememişti.
Bazen oyuna girerdi de, çok sürmeden
birkaç tekmeyle tonla küfür yedikten sonra,
“Gece terketmiyor adamı diye endişelenen Eluard,
yahut, Neşeli ve pembe tek ışığın girmediği
somurtkan ev sahibesi gece diyen Baudelaure,
hiç düşündüler mi bilmem
gecenin açığa çıkardığını tüm gizleri,
işi bunu becermek olan bir dedektif gibi.
Baharın ilk zamanları, yağmur var yine biraz,
kaygısız geziyorum Kadıköy’de sokakları.
Postaneyi dönüyorum, eski bir şarkı çalınıyor
kulaklarıma: Kadınım, sevdiğim o koku
yok artık bu evde, kadınım...
Kasabaya girerken yükseklerde
bir eski kilise ilişiyor gözüme,
şimdi bir bağ evi olmuş.
Yanındaki birkaç kavağın altındaki
çeşmeye gitmiştim birkaç gün sonra,
Hacı İsmail hayratına.
Bir gece ölümünden az önce oturup dertleşmiktik dedemle serin bahçesinde. Dedem kızlarımı sormuştu bana. Sınırlıydı tecrübem, utanmıştım da biraz, anlatamamıştım pek fazla bir şey, anlamıştı o beni ama ve hikayesini nasıl da merakla dinlemek istediğimi, sonra usulca anlatmaya başlamıştı, yıl dokuzyüzyetmişüç mü ne:
“Tütün kırıp dizen kadınlardı
sıcak altında saatlerce kalıp ovada,
akşamları yarılan parmaklara
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!