Zuhrediver geceme o ay yüzün, gözün ile,
Gözlerin ki bir bela rakip tanımaz kendine
Üzülme! Terk edersem bile bu dünya hayatını
Asla unutamam bende bıraktığın hatıranı
Mihrumah bint-i Süleyman, evla deseler bile Leyla’dan,
İnan eline su dökemez dünyanın en saf pınarından.
Veyahut yüz huri elinde altın ve gümüş tepsilerle,
İkram için tutuşsalar tadı bilinmedik meyvelerle.
Cümle cihanın dikilip karşısına
Bir selam dur sen hakka, şuurla Pusat.
Yıkılsın putlar bir bir senin karşısında
Sanemlere tapanlar titresin Pusat.
Güzel gözlerine kurban olduğum
Derdime dermandır, zehir saçların
Tutunup eline koşamadığım
Lokmandır derdime güzel saçların.
Ruhumda kanayan bir garip yara
Seni ben öldürdüm.
Ben geçirdim urganı boynuna.
Ve ben tekmeledim tabureni.
Evet, hunharcaydı ancak
Seni ben öldürdüm.
Seninle bir gün;
Güneşine hep aynı yönü bakan
bir gezegenin,
ne soğuk ne sıcak
ne karanlık ne de aydınlık olan
bereketli topraklarında
Kıvrıla Kıvrıla gelir hilebaz şeytan
Sırdır bu, bunu sana asla söyleyemem.
İki elma için cennetten de kovulsam
Kaderdir bu, bunu sana asla söyleyemem.
Eğilmedim ben hiçbir taş putun önünde
Seninle bir gün;
Güneşine hep aynı yönü bakan
bir gezegenin,
ne soğuk ne sıcak
ne karanlık ne de aydınlık olan
bereketli topraklarında üşümeyip soğuktan,
Zahidin hayalleri vardır, basılı çıkınında.
Yürüdüğü taşlı yollar, elinde eğri bir asa.
Ayakları yara bere içinde, yırtık bir çarık,
Bulanık bir zihinle, her dem medcezirden Arafta
Üzgün ancak kararlı bir sima, ak düşmüş sakallar.
Kimse bilmez kasabalı şairlerin
yalnızlığını.
Bir metropol varoşu,
Muhafazakar bir banliyöde
çektiği varoluşsal sancıları.
Oysa ne aydınlık düşlerim vardı.
Yolu açık olsun. Celalettin beyi yakınen tanımak isterim.