Ey peri kızı! Nasıl böyle âşık ettin hazırda.
Bülbül gıpta etti derler, yol emin ol nazarımda.
Halden anlamak isteyene susmak bile şahane,
Bütün anlamlar üşür, senin hissiz sessizliğinde.
Yeniden hoşgeldin Ayzıt.
Denize düşürüyorsun güneşi
Umudumu batırıyorsun güneşle.
Bin yıllık özlemle kucaklıyorsun
Lilith'i
Hemen hemen her gün, dalıp girme böyle
Hoyrat hoyrat, bulanık rüyalarıma.
Bu gülüşün büyük sırrı nedir ? Söyle.
Bir çivi gibi çakılan dimağıma.
Kimlerin rüyalarını süslüyorsun,
Savurunca saçlarını
zamanın ve mekanın ötesine
Belirir yürekte bir devrim
ve damarlarımda intifada.
Bu delirmişcesine akan kan
Vücudumun duvarlarına
Sana geldim ey sevgili.
Dünyaya dair bütün dertlerden arınıp
Sana geldim.
Huzuruna geldim.
Herkes önünden çekilir ya hani
Musa’nın nehri yarması misali
Sen geçerken herkes bir umut bekler
Bebeğin anne beklediği gibi
Sen geçersin feryad-ı figan arkan
GÖZLERİN
Gözlerin ürkek bir ceylanın su içerken bakışı,
Ve bir maralın kaçarkenki heyecanıdır.
Kaçmak çoğu kez hayat kurtarır.
Garip ama gerçek,
Tomurcuk güldün açılmış bahçen olmuş gül-i zar
Heyhat! Verdiğin sürgünler açtı yüreğime har.
Anlanmayacak seni gizlediğim bu hikâye.
Doksan sekiz bin dört yüz yirmi beş yıl da geçse.
Dinle neyin sesini kurulup gül-i zarında,
Hangi mevsim geçmemiş, geçecek bu sonbahar da
Her dem murad diye dileyip seni bu evrenden.
Bu sorgulama bana miras kaldı İbrahim'den.
Batarken güneş bozkırda, sarı denizlerin ardında
Atımı dört nala koşturdum, sensizliğin şafağında.
Kalbimin derininden kopup akar gözüm kanlı yaşı,
Seni gördüğümde doğan kızın, şimdi gelinlik çağı.
Yolu açık olsun. Celalettin beyi yakınen tanımak isterim.