gelecekti ki ben için buradayım,
geçmiş ve şimdiki benle,
yine elimiz kolumuz bağlı:
o kadın nasıl düşünüyor olacak acaba?
diye düşünerek;
neleri önemseyecek ya da önemsemeyecek?
geçmişte ve şimdi bizim duyduğumuz utancı
hâlâ duyuyor olacak mı, aynı etkililikte?
umarım daha anlamlı gelir yaşamımız ona,
geçmişine dair fazla yük yüklemeyeceğimizi söyleyemesek de, hadi bir nebze de olsa,
hafifletmiş, birazcık daha aydınlatmış
olmayı ümit ederek...
bugünlerde, geçmiştekinden bir nebze
daha aydınlık ve bir nebze daha
rahatlamış hissediyoruz çünkü
geçmişteki beklentilerimizin hiçbiri yok,
bu bir avantaj; arayışlarımız yok,
bu da başka bir kazanım.
geleceğe dair düş kurmuyoruz ama
gelecekteki kendimizin,
neler düşünüyor olacağını
merak ediyoruz.
şimdi bunları düşünürken işte
dünyanın ortasında, çepeçevre
insanlarla çevrili bu evrenin ortasında
beden fonksiyonları henüz yerli yerinde
olduğu döneminde, keyfine bakıyor
şimdiki ben, düşüncesi
en azından böyle,
bu yönde.
etkilemek istediği yine
kendinden başkası
olamaz, öyle değil mi?
öyleyse insan saçma bir varlık mı sayılmalı?
kendini değerli kılmaya çabalayan
saçma sapan bir varlık mıyız?
ama ortada bir gerçek var, yaşıyoruz
bütün bu saçmalıkların içinde
yine de ballıyız yaşıyoruz
amaçsızca devam ediyoruz;
fotoğrafını çeksen bile şu anki
duygu neydi? anımsayamayacağımız
bir geleceğe doğru... zihnim şu an
nasıl geçmişteki zihnim değilse
gelecekteki zihnim de bu zihnim
olmayacak, bu kesin işte.
yazmaktan güç aldığım da
belli oluyor, bu da kesin.
geçmişteki düşüncelerimizle mi
bugünü oluşturduk, pek sayılmaz,
bugünün düşünceleri de yarını yarınları
geleceği oluşturabileceği düşüncesi
de pek sayılamaz o halde.
geçmişten günümüze birçok kaybımız oldu
bugünden geleceğe giderken de pek çok
olacağını düşünebiliriz; kazanımlarımız da
olmuştur olacaktır da...
ama burada yalnızım bak,
dün de bugün de yalnızım,
demek yarın da böyle olacak,
yalnız olacağım; 'bu olmak'
benim zorunluluğum
ve bu yalnızlık zorunluluğunun da varacağı
en uç ve dip noktalar olacak,
şimdiden bilinmeyen.
'acı duyulmamaya başlandığında pekçok şey
aşılmış olacaktır' demiştim,
şimdi önemli olan ve olmayan
hayatımdayım ve...
...ve geçmişe gönül rahatlığıyla bakabiliyorum
zaman kırpıntılarımı
nefes aldığım her anın kırıntılarını
birer torbaya sıkıştırdım
zaman çöpü haline dönüştürdüm
an çöpleri halinde yığdım.
şiştim kırpmaktan
işte bir tür saçmalık da bu
bitmez budalalık...
budalaca bir yaşamım var ve
kendi budalalığıma bakıyorum
böyle capcanlı budalalığıma
insan kıymışçasına, ama olsun
hâlâ canlı, kımıl kımıl bi alık.
o dala bu dala...
daldan dala.
işe yaradığını düşündüğümüz herşey
heba oluyor aslında bu hayatta
işe yararlı bir şey yok
hep heba var
yine de ortada heba da olsa
bir çöp yığını var: zaman çöpleri
gaz çıkaran eli kalem tutan
makas tutan düşünen kaşınan
sayayım mı her birini şimdi tek tek...
daha birçok şeyin yapıcısı olan bu
'olan olmak' ve yazmak, yalnızlık istiyor,
bu tamam; ama ben yalnızlıktan kaçıyordum,
bu da tamam; yağmurdan kaçarkene doluya
tutulmak, değil miydi bu: tanışız.
yalnızlığımdan kaçarken yalnızlık isteyen
eyleme yönelişim -yani- yalnızlığımdan
kaçamayıp sımsıkı yakalanışım yalnızlığa
tanıdık bir yerlerden.
yazarlık. dersen, paylaşılmak istiyor,
bu da tamam. yazarın yazdıklarının
paylaşılmaya değer olması gerekiyor ki
paylaşılabilinsin. paylaşılmaya değer
bir yazma ise dışa dönük bir kişilik istiyor,
yani yine yalnızlıktan kaçmak gerekiyor
daimi güzergâhtan çıkacan
gezecen-görecen, insanla tanışacan,
sohbetler edecen, gözlemleyecen
dinleyecen anlayacan insanı, evet,
diğerlerini, senin dışındakileri...
yine senin dışındakilere,
senin dışındakileri anlatacan,
can! seni değil yani.
yazarlık böyle bir iş.
benin bu düşün fabrikası da her sabah
kafaca gözü açılınca açılır
göz kapanıncaya dek,
bu eller bu araçları kullanır
yine tam yatmak üzreyken
içerideki sesle diyalog halinde
ben ve ben, neden yazdığımız
konuşuluyor ve ne önemi var ki
diyor ben 1, ben 2'ye bir
yazdıklarımın ne önemi var?
uykuyu feda edecek denli
önemli mi düşündüklerim-iz
paylaşacaklarımı düşündüklerim-iz
iz iz açılıyor yine fabrika vakitsiz
bu kez gece vardiyası gibi düşünelim
dağılıyor uyku ister istemez
önemi ne peki?
bir gerçeğini aktarıyor galiba önemi burada
bu doğal samimi kozada kurgusuz
makyajsız ipeksi bir belge salgılıyor
mukoza, güzelleme yaparak, arada...
bir şey yaşamıyormuş gibi ama
çağın okyanusundan dönüşte
mekiği; bir denizaltı gerçeği,
sansasyonel değil pek,
olası yeni dünyamıza doğru
devindiren düşün izleri, düşüncenin
izini süren bir iz izlek.
ne düşüneceğimi neyi paylaşacağımı
ben kararlaştırmıyorum bir kere bu kesin,
bir şeyler var arkamdan
oramdan buramdan dürten
sanki bu kalemi
ölüm uykusundan
uyandırmam arzulanır.
dokunmayla, eğirmeyle ya da dövmeyle
şöyle bir dokunuşta, üretim araçları
ölüm uykusundan kaldırılmakta...
bunları emek-sürecinin yaşayan öğeleri
haline getirmekte ve yeni ürünler
meydana gelmek üzre birleşmekte...
yazmak olmayaydı...
yaşamın nasıl bir pamuk ipliği
olduğunu, aktaramazdık. dersek.
yaşamın değeri demiyorum bakın,
yaşam hiç önemli değil diyorum.
o son, zayıf tire - her an kopacağını
bildiğimiz bir kesit, çizgisinden.
yansıtabildiğimi düşünüyorum sahici tavırla
zamanımızın üretim araçları içinden
seçmeye mecbur olduğum enstrümanlar
kalem defter bilgisayar cep telefonu fotoğraf
video ile izlerimi, izlenimlerimi bütünsel bir
yapıya dönüştürmeye harcadığımı
hayatımı, emeğimi, zamanımı...
neden peki?
olmazsa olmaz mı?
olmaz mıyım?
doğru yönelimi buluncaya, evet!
olmazsa olmaz!
olmam!
doğru yönelimi bulunca ne olacak,
olmasa da olur mu?
evet. henüz doğru yönelimde hissetmiyorum
bu doğru. bugüne kadar yaptıklarım,
yapa geldiklerim, hala tam anlamıyla
gerçek bir üretim değiller, biliyorum.
gerçek üretim bu üretim araçlarıyla
bu enstrümanlarla deneye yanıla
ortaya konulabilir bir şey, evet
ve ben durmaksızın deniyor
ve durmaksızın yanılıyorum.
durmaksızın yanılıyorum ve
denemeyi bırakmıyorum,
benim şu ana kadar oluşturduğum
bütün izler bu yanılgısal denemelerden
ibaretler işte, esas içtenlik de,
etkileyici etkinlik de
bu içtenlikte.
bu ve ben,
en çok da bu etkiliyor beni:
ben yaşayan;
belki de artık böyle imzalamalı
paylaşımları,
'ben yaşayan',
Ben Fani'nin diğer versiyonu,
evet...
asıl şimdi, bundan sonra ne çıkaracak
bu beden ve ruh heybesinden bu kalem
onun merakıyla...
uzayıp gitmek istiyor sohbet
omuz omuza; baş aktris Kalem!
-bayılıyorum baş aktrisliğe!
bu bir baş kalemi -yani kafa kalemi-
başa belâ; kafa kalemdir de aslında,
kafayı karıştıran da yeniden organize
eden de, kaşıyan, sakinleştiren de bu,
herşey bunun marifeti, artis işte!
şimdi bağırsaklarımın yine
hareketlendiğini söylemeliyim!
gün ağrınca devam edelim mi?
-devam edelim.
Habibe Merih AtalayKayıt Tarihi : 13.10.2024 12:44:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!