Emperyalizm kendi krizi ile karşı karşıya kaldığında daha da saldırganlaşıyor. Saldırganların hedefi ise asalak geçinenler değil, tam tersine bizzat ellerindeki maddeleşmiş emeğin sahipleri oluyor. Onları daha ucuza çalıştırmak için baskıları azami derecede artıyor. Sosyal hakları kısılıyor, işten atmalar sürüyor… Zincirlerinden kurtulmak isteyenler cezaevlerine tıkanıyor, kurşunlanıyor. Maden ocaklarında ve diğer iş alanlarında bile bile ölüme gönderiliyorlar. Zenginler avcı, mazlumlar av oluyor. Zenginler avlarını kolay avlayabilmek için bölüp parçalıyor… Milliyetlere, mezheplere renklere, bölgelere göre ayırdığı insanları birbirine düşürüyor. Ötekileştirip, damgalayıp, karalayıp, suni farklılıklar yaratıp, farklılıklar arasında düşmanlığı körükleyip egemenliklerini sürdürüyorlar. Mazlumlar kendi aralarında savaşıp kendilerini tüketerek zayıfladıkça, zenginler güçlü görünüyor.
‘’Av dünyanın her tarafında sürüyor, efendiler ulusal çıkarlar adına avlanmayı sürdürüyorlar! Mazlumlar da terörist faaliyetlerini’’1
Tarihi güçlüler yazıyor. Kendileri saldırgan oldukları halde meşru müdafada olan mazlumları terörist ilan ediyorlar. Güçlü iletişim araçları ellerinde olduğundan sesleri yüksek çıkıyor ve bu yüksek ses mazlumları aldatıyor, korkutuyor, sindiriyor, kendi tarafına çekiyor…
Korkmak, sinmek, onların peşine takılmak onları sömürülmekten kurtarıyor mu? Hayır. Her gün yoksulluk ve acılar artarak devam ediyor…
Sürdürülen soğuk ve sıcak savaşlarda parçalanan acılar bütün mazlumları yaralıyor. Acısız insan yok gibi… İnsanın özü gereği, her insan önce kendi acısına eğiliyor. Hangimiz ağrıyan yeri dururken sağlam tarafımızı tutarız? Ama bu da yetmiyor. Görülüyor ki bireylerin ve grupların, kendi acılarına eğilerek bitirilebilecek gibi değil… Bu daha çok zenginlerin işine yarıyor.
Sayın Abdullah Öcalan’ın da Newroz mesajında belirttiği gibi ‘’Emperyalist kapitalizmin ve despotik yerel işbirlikçilerinin tüm dünyaya dayattığı Neo liberal politikaların yol açtığı kriz, bölgemiz ve ülkemizde çok yıkıcı bir şekilde yaşanmaktadır. Halklarımızın ve kültürlerinin etnik ve dini farklılıkları, bu kriz ortamında, anlamsız ve acımasız kimlik savaşlarıyla tüketilmektedir. ‘’2 esas olan tüm ezilenlerin emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı ortak mücadelemizdir. Mücadelemizin Çıkar odaklarına karşı birlikteliği ön plandadır.
Zenginler zenginlikleri oranında bencilleşirken, yoksullar da yoksullukları oranında, kendi durumlarından yola çıkarak, diğer yoksulların duygularını da anlama yeteneği kazanıyor kendi acılarına birlikte çözüm aramaya başlıyorlar. Şartlar bunu dayatıyor.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta