Tarihini bilmediğim bir günün,
Sarhoş saatleri …
Üzerime bulutlar çökmüş.
Bütün ışıklar sönmüş.
Ve güneşim çoktan bana küsmüş.
Ben yağmur yağıyorum …
Ben ne zaman seni arasam
Benden önce kalkıp gitmişliğini bulurum...
Oysa en güzel yanıdır bir sandelyenin
Saatlerce üstüne oturmuşluğun!
Masalarda kokun kalır, koridorlarda salınışın.
Ve gülüşün yankılandıkça gözlerimde,
Ne yerde ne gökte,
Ne geçmişte ne gelecekte
Ne tesadüflerde,
Ne de cilvesinde kaderin
Ben şiirde buldum seni...
Ve gözlerin aniden gidilesi yerlere götürdü bedenimi
Hatırı sayılır hatıralar kaldı üzerimde …
Gözlerin;
Ne deniz mavisi, ne de karası kömürün.
Gözlerin, yaşarken ölümü denediğim
En intihar toprak kokusu ömrümün …
Aşk isimli kuşu kaç kez gördüm gökyüzünde,
Kaç kez yakalayıp besledim ellerimle.
Ama hiçbir fikrim yok,
Kimbilir şimdi kimin penceresinde …
Sen gittiğinde, gitmezsin aslında...
Bir kavun kokusu kalır mesela
Kelek yanlızlığımın tam göbeğinde.
Çekinir, koklayamam.
Benden iyi bilirsin utangaç halimi,
Sen bir de hüzünlü halimi gör!
Taze sıkılmış bir aşka
Votka damlatır gözyaşı...
Bu bile yeter sarhoş olmama...
Serseri naralar atmak gecenin bir yarısı
Ya da küfür etmek bağıra bağıra
Yaşamak ağlamak kadar hüzünlü olsaydı,
O zaman gülümsemek en eğlenceli ölüm olmaz mıydı?
Kasım 2000, İstanbul.
Bir şiire isim bulmak mı zordu?
Yoksa bir isme şiir yazmak mı?
Başka öyküleri sevmek mi gerekirdi?
Yoksa başka sevgilere öykünmek mi biraz da...?
Biz ki yastıkla bile
Paylaşmadık uykusuzluğumuzu,
Şimdi nereden çıktı bu aşk?
Bu ayakkabılar da kimin yüreğimin önünde?
Hey sen!
Çabuk çık ordan,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!