Aslında biz Çanakkale’yi gezmeye gitmiyoruz. 1915 Çanakkale Boğaz harbinin olduğu Gelibolu yarım adasındaki şehit atalarımızı ziyarete gidiyoruz. Şehitler ölmediğine göre mutlaka bizi görüyorlardır, duyuyorlardır. Ancak başka âlemde oldukları için bizimle konuşamıyorlar. Bu benim üçüncü gidişim, fırsat olsa üç kere daha gider misiniz deseniz, evet derim.
Cumartesi sabahı, Sincan Belediyesi sosyal işler binasının önünde toplandık. Çocuklar bir gün önceden heyecana kapılmış o gece uyuyamamışlardı. Aslında nereye gittiklerini de pek bilmiyorlardı.
İlk defa hemşerilerimle bir geziye gidecektik. Sabahın ilk ışıklarıyla aşevi önünde bir araya geldik. Her gelen otobüse acaba bu mu diye koşuyorduk sonradan öğrendik ki bunlarda Konya ya gidecek iki otobüsmüş. Az sonra Çanakkale ye gidecek otobüs geldi. Okunan listeye göre yerlerimizi aldık. Biraz sonrada otobüsümüz yola çıktı. Yavaş yavaş konuşmaya ve tanışmaya başladık. Yolda kahvaltı yaptık, Öğlen yemeği yedik, namazlarımızı kıldık. Otobüste her tipten insan vardı. 11 saat yolculuktan sonra otelimize vardık. Lobide çay içip uzun uzun sohbet ettikten sonra odalarımıza gittik. Fakat beni uyku tutmuyordu o gece 3 saat ya uyudum ya uyuyamadım.
Ertesi gün kahvaltıdan sonra feribota. Feribotla karşıya geçtik. Heyecanımız gittikçe artıyordu. Eceabat a doğru yola koyulduk. Sakallı Hacının birisi mikrofonu ele geçirerek vaaz vermeye başladı. Sol tarafımdaki gençler elleriyle kurt işareti yaparak Ya Allah, Bismillah diye bağırışmaya başladılar. Fırsatını bulunca hemen mikrofonu kaptım. Buraya 3 üncü defa geldiğimi az sonra neler göreceklerini anlattım ve 9 tekbir ile salâvat getirerek yola devam ettik. Yoldan bir yerden rehberimizi aldık. Namazgâh denen yerde durduk tabyaların dibinde gölge bir yerde Rehberimiz yarım saat bize 1915 yılında burada nelerin olup bittiğini anlattı.
İlk denizden karaya ve karadan denize topçu savaşları. Boğazı gemilerle geçmeye çalışan düşman bir türlü geçememiş. Seyyid onbaşının kahramanlığı Y a Allah diyerek 250 kiloluk top mermisini topun ağzına vermesi ve düşman gemisini dümeninden vurmasıyla bir milletin kaderinin değişmesi. Seyyid onbaşının savaştan sonra köyüne dönmesi ve yıllarca sıradan bir insan gibi yaşaması. Bana Seyyid onbaşıyı görmek nasip oldu. Hem de nerde biliyor musunuz? Sincan da. Fatih mahallesinde oturan kızının yanına gelmiş o günlerde hastaymış ve bir doktor arkadaşıma muayeneye gelmiş. Orda karşılaştık. Çok konuşmayan bir adamdı ve o günlerde biraz hastaydı.
İlk önce çadır hastanelerinin olduğu yere gittik. Buralarda ağlamamak mümkün değil. Değişik bir âleme giriyorsunuz. Şehitlik, şahadet, şehit olunan yerler çok kutsal bir atmosfer, çok kutsal bir olay. Her yerde şehit olabilir, hatta ayağınızı bastığınız yerde bile. Çadır hastanelerinde yaralılara verilen narkoz ne biliyor musunuz? Bir tutam keçe. Ağızlarına bir parça keçe veriliyor ve ısır bunu deniyor. Bu arada doktor yaralının kolunu bacağını kesiyor. Sonra bu keçe yaralının ağzından alınıyor. Alınırken dişlerle beraber geliyor ve başka bir yaralının ağzına konuyor. Askerler cephede en fazla on beş gün savaşıyorlar. Daha fazla dayanamayıp çıldırıyorlar. Yerine yenileri gönderiliyor. Ertuğrul koyu çıkartmasında Ezineli Yahya çavuşun kahramanlıkları, 63 kişiyle çıkartma yapan 3 bin İngiliz askerine karşı koyması.
Daha sonra 57. Alayın olduğu yer ve Conkbayırı’nı gezdik. Atatürk’ün yıldızının parladığı yer. Kalbine isabet eden şarapnel parçası ve cebindeki saat sebebiyle kurtuluşu. İngiliz subayıyla Türk subayının boğuşan vaziyetteki iskeletleri burada bulunmuş. Tam burayı gezerken dört tane İngilizce konuşan yabancı gördüm. Nerelisiniz diye sordum. Avustralyalıyız, Anzakız dediler. Tarihçi misiniz yoksa araştırmacı mı dedim? Yooo ne tarihçiyiz nede araştırmacı. Pekâlâ, niye buradasınız dedim. Dedelerimizi ziyarete geldik dediler. Biz de DEDELERİMİZİ ZİYARET İÇİN BURDAYIZ DEDİM. Adamlara bak, bilmem kaç bin km uzaktan savaş kaybetmiş dedelerini ziyarete geliyorlar. Zaten anlatılan şeylerle dolmuşuz. Şu Anzaklara bir dalayım dedim. Onlar dört kişiydi ama olsundu bir Türk dünyaya bedeldi. Hem benim dayak yediğimi gören diğer Türkler gelir olaya müdahil olurlar diye düşünürken. Hepsinin de mahcup mahcup yere baktıklarını gördüm. Herhalde dedelerinin yaptıklarından utanıyor olmalıydılar. Bende saldırı fikrimden vazgeçtim. Artık barış içindeyiz. Huzursuzluğa gerek yok dedim ve ayrıldık. Bizim gençleri düşündüm. Niğde’ye peri bacalarını ziyarete giderler de Şehid dedelerinin mezarlarını ziyaret etmezler diye içimden kızdım.
Günün sonuna doğru gezimiz bitmiş, dönüş yolculuğuna başlamıştık. Yolda molalar verdik, namazlarımızı kıldık. Sakallı Hacı gene mikrofonu kaptı. Müsaadenizle biraz vaaz vermek istiyorum dedi. Konuşmaya başlayınca otobüsteki cemaat birbirine girdi. Yok o parti yok bu parti yok şucular yok bucular. Hâlbuki şehitliği gezerken gezi boyunca hep birlik beraberlikten bahsetmiştik. İşte Türkiyenin hali. Parti parçalamaktan gelir. Ana muhalefet partisi ne demek? Milletin kafasını karıştırmaktan başka ne işe yarıyorlar. En büyük muhalefet partisi Allah korkusudur. Fatihi, Yavuzu, Kanuniyi ana muhalefet mi doğru yola getirdi? Ey Türk! Titre ve kendine dön!
İsmet DoğanoğluKayıt Tarihi : 20.7.2010 18:52:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bir gezi sonrası yazılmıştır.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!