I-
ne seni unutabildim
ne de bu gece çaresizliğimi
bu gece sensiz sersefilim ,can kardeşim mustafa
bir ömür akıyor içimde onca yıl her sesten bir şeyler
bu geçen zamanlar başka hiçbir yerdekine benzemez
içtiğim ciğer kanıdır, yediğim dert ve elem
bunun için anarım seni
ey benim ana sütümün ortağı, soyumun soylu yiğidi ,
baba ocağımın yağız delikanlısı
zannetme ki sana çok uzağım
görmez misin, kaç vakittir hayatı da ölümü de sen bilirim
II-
veda edip gittiğin gün..
nasılda boynuma sarılmıştın hani o evden gittiğin ilk akşam
yedi kandilden isyanlar idi sineme seni koyar iken
gamlı göğsümün düşleri yeşildi, masmaviydi, eflatundu
elvedalara alıştık artık can kardeşim mustafa
buradan gitmek ile unutulmayacaksın asla
bil ki ararım seni akşamları her geç kaldığında
buz gibi odada , zıpkın gibi fırlayıp uyandığımda kabuslardan
buz gibi suları çarptıkça yüzüme
sen yatağında rahat uyu
saatler ilerlesin, geceler uzasın, kalbin huzurla dolsun
yum gözlerini, uykuların en güzeli senin olsun
alıp götürsün seni, masmavi ufuklara, dalıp gittiğin düşler
serpilsin yüreğine bulut bulut sevinçler
III-
ahirden bu yana kardeşimsin canımsın
yarım elma ben isem, sen öteki yarımsın
hani hatırlar mısın
bakkal babamızın sarı renkli çay demleyişini, yumurta ikram edişini
yanı başında durup, gözlerinin içine bakan sevgiye muhtaç halimizi
koyu karanlıklardan müjdeler getiren,
pırıltılı bir güneşin ışıklarına bakar gibi bakardık gözlerine
hani simsiyah gecelerde
ben masal okurdum gaz lambasının ışığında ,hayallere dalardık...
mişli geçmiş zamanlardan sisler düşerdi gönül hanemize
bilmem hangi padişahın sarayında şehzadelere benzetirdik kendimizi
IV-
unutulur mu hiç, her kar tanesinin bir meleğe karşılık geldiği kış mevsimleri..
karın ışıl ışıl parlayışı güzeldi
su çekince botlarımız, soğuktan şişmiş ayakları sobaya uzatmak
yer minderine kıvrılıp yatmak güzeldi...
teneke sobada kupkuru ağaçların çatır-çutur yanması güzeldi.
ateşin parlaması odanın pırıl pırıl aydınlanması güzeldi
gizlimiz saklımız yoktu, bir somun ekmeği altı kardeş bölüşürdük de
yemekle tükenmezdi, bolluk bereket akardı gönüllerden...
bazen domates ekmek yer gülüşürdük
aynalı inek, onlarca tavuk , siyah civcivler
gelinciklerle süslü kırlar, mor menekşeler, kirazlı dallar bizimdi
taşlı topraklı yollar, dağlar, tepeler, bağlar bizimdi
koşmaktan yorulmaz , bıkmaz usanmazdık ara sokaklarda
derdime derman yarama merhem can kardeşim mustafa
sen her düştüğünde yanındaydım ,yaraların benim yaramdı
ben temizlerdim sen ağlardın …
akan kan benim kanımdı , sızlayan can benim canımdı..
V-
şafak söküp, horoz öterdi mutluluk kokan evimizde
kaç hüznü, kaç sevinci, saklardı kim bilir?
annem babam hakkı için
dudaklardan dökülen serin heceler hakkı için
uzakta da olsan ümidin göğü olmuş gözlerinde teselli arıyorum
yakınlaşınca fısıldıyor rüzgar, esintilerinde her tozunda her zerresinde
seni arıyorum , seni
kızgın güneşin parıltılarında,
kalbimin çatlaklarında ince ince filizleniyorsun
bu gece yine sensin içimde deli gibi dolanan
bile bile direniyorum sağır körleşen saatlere karşı
teselli oluyor yürüdüğüm yol mazi kırıklarıyla döşeli
cebinde kaç paran var bilmem
yediğin içtiğin ,giyinip barındıklarını da bilmem
bildiğim tek şey
annemizin yağ sürüp şeker serptiği sımsıcak ekmeğin tadı…
VI-
ayakta naylon terlik, delik pantolon, basma elbise
köşe kapmaca, saklambaç oynardık saatlerce...
ne bir dert vardı ne tasa
karnımız zil çalınca koşuştururduk, cıvıldaşırdık serçe kuşları gibi
renk renk macunlar,tavşan balonlar, horoz şekerler hepsi bizimdi
bir bardak leblebi tozuyla mutlu olurduk
camiye giderken ezan sesini duyabiliyor musun.?
hasır halılar üzerinde teravih namazlarını hatırlıyor musun?
duvarları süsleyen mavi yeşil turkuaz çiçekler bizdik
siyah beyaz televizyonumuz bile yoktu
televizyon izlemeye giderdik ahmet dayımızın evine
kumanda kavgası ederdik hatice teyze kızıp bağırırdı
söyle şimdi ben kiminle kumanda kavgası edeceğim
şöyle bir kez daha kime sımsıcacık, sımsıkı sarılacağım
ve ilk sen çıkıp gittin evden
gönlümden bir daha hiç çıkmazcasına
VII-
günler ne çabuk geçiyor daha dün gibi
sanki hayal gibi
oysa daha dün ufak tefek bir çocuktun
öyle sıcak bir buse kondururdum ki alnına
yüreğimde sıcaklığını saklıyorum hala
adını , yüzünü , gözlerinin hüznünü , kıvırcık saçlarını
şu virane gönlümün sonsuz düşlerinde…
annemin özenle hazırladığı yemeklerin kokusunu hissediyorum
yaprak dolmasını, mısır ekmeğini ,sarı kaymaklı yoğurdu
paylaştıkça çoğalırdı her şey, hiç eksilmezdi
boş konserve kutusundan kumbaran vardı hani
gazoz kapakların ve kibrit kolleksiyonun
sakızdan çıkan ,biriktirdiğin artist resimlerin
fırıl fırıl dönen topacın, göklere meydan okuyan uçurtman
eski , yeni , kırık dökük rengarenk cam bilyelerin
VIII-
aynı vatanın toprakların da aynı gökyüzünü paylaşıyoruz
can kardeşim mustafa
sizin orada nasıl yağmur yağıyorsa bizim buralarda da öyle yağar
öyle güneş açar ağaçlara, taşlara, sulara ayni mavilikte
sen nasıl göz yaşı döküyorsan ,ben de öyle döküyorum
hatırlar mısın ? göz yaşı rengimiz aynı ,aynı zamanlarda akıttığımız.
yüreğim parça, parça can kardeşim mustafa
yüreğim parça, parça
her parçasının ,her yerinde sen varsın
kara önlüğün, bembeyaz yakalığın
çantan, kalemin, kitapların, sarı matematik defterin var
IX-
dünya dönene kadar
açlar doyana kadar
savaş bitene kadar
güneş batana kadar
ya da ölene kadar
seni unutmayacağım can kardeşim mustafa
beni soranlara çok selam söyle …
kısmet olursa yakın da bekleriz…
redfer (2018)
İlyas KaplanKayıt Tarihi : 19.1.2022 01:42:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!