ÇALIP, ÖLDÜRÜP, TECAVÜZ EDİP, KENDİLERİNİ SARAYA, İKTİDARA ZİNCİRLEYEN TİRANLAR
Mitolojideki Zeus ve Promete öyküsü bu sistemi en iyi şekilde yansıtmaktadır. Yüreğinde sevgi ve hoşgörü olmayanlar, acımasız olanlar, diğer insanlar üzerinde egemenlik kurmuşlardır. Çünkü yüreğinde sevgi ve hoşgörü olanlar bir başkasını çıkarı için ezmek, zor duruma düşürmek istemezler. Başkalarından kendi payına çıkar sağlamayı düşünmezler. Karşılıksız kendilerinden vermeyi öğrenmişlerdir.
Bencil, hırslı, öfkeli kişiler ise kötülükleri ile diğer insanları korkutmuşlar onlar üstünde baskı kurarak onların güçlerini kendi yedeklerine almasını bilmişlerdir.
Krallar da, prometeler de, tarih boyunca nöbet değiştirerek bu sistemde var olmuşlardır. Kralların adı kısa surede unutulsa da Prometeler hafızalarımızdan silinmemiştir. Deniz, Hırant, Tahir Elçi, Fiğen Yüksekdağ, Selehattin Demirtaş boyun eğmeyen son örneklerimizdir…
Diktatörler ise onları kıskaca almadan haklarında konuşamazlar. Onlar susturulmak istenir. Kıskıvrak bağlanır, öyle hareket ederler.
Muhalefette binlerce insanı tutuklayıp, içeri tıkayıp görevlerinden alıp referandum yapmaları gibi…
Bu kadar çok korkmuşlar ki bütün dünyanın vitrinlerinde kızarmış kelle gibi görülüyorlar, ve bu çirkinlik bütün dünyanın tepkisini çekiyor… O kadar çok suç işlemişler ki geri adım attıklarında yargılanmaktan korkuyorlar. Kendilerini haklı göstermek için naylon darbelere bile başvurabiliyorlar. Emir ve komuta zincirini çok iyi bildikleri ve çok iyi kullandıkları halde emir ve komuta zincirine uyan askerlerin boyunlarını bile kesebiliyorlar. Oysa aynı askerler o emre uymasalar da suçlu olacaklar. Altta olmanın, yoksul olmanın zor tarafı işte bu, karşında iki yüzü de keskin bir bıçak var.
‘’Milyonları zor tutuyorum!’’ diyebildiği halde, naylon darbede milyonları sokağa döktüğü halde, içeri tıkadığı, her boyutuyla haklı ve meşru bir zemine oturan muhalefet liderini suçlamaktan utanmıyorlar.
Korku, öfke, hırs o kadar gözlerini döndürmüş ki, bütün yargıyı, polisi savcıları, kontrolü altına alabiliyorlar. Bu korkunun, korkaklığın bir sonu var mı? Asla sonsuz değil. Elbette sonu var. Şimdiye kadar ne TİRAN’lar gördü bu dünya… Hepsi lanetlenerek gitti.
Muhalefet dört duvar arasında dimdik dururken, bunlar korkudan suçlayacak insan arıyorlar… Başkalarına bakmak yerine kendilerine aynada bir baksalar. Kendi atadıkları hakimler bile bunları on kere idama mahkum ederler.
Hediyeler, rüşvetler sadakalar cülüşlerle ayakta duruyorlar. Çok yakında hepsi bir anda fırıldak gibi dönüverirler. Çünkü bütün dönekleri toplamıştır çevrelerine…
Prometeler ilkeli, kararlı, korkusuz ve dimdik yollarına devam edeceklerdir. Onlar da bunu biliyorlar ve en büyük korkuları da bu… Boyun eğmeyene tahammülleri yok.
Biz yokluğa ve yoksulluğa alışkınız. Ama onların şişkin göbekleri biraz inerse yaşayamazlar…
Onun için onlar kuduradursunlar biz onlara bakıp, onlar kendi saraylarındaki beslemelere bile güvenmeden huzursuz yaşarlarken güleceğiz. Eğleneceğiz. Dalga geçeceğiz. Onlar kendilerini mutlu zannetsinler… Bu davranışlarıyla bizi daha çok mutlu ediyorlar.
Mehmet Halil
Kayıt Tarihi : 10.7.2017 21:58:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Mehmet Halil](https://www.antoloji.com/i/siir/2017/07/10/calip-oldurup-tecavuz-edip-kendilerini-saraya.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!