Çakma Şairden Çakma Tarihçilere

Mustafa Bulan
158

ŞİİR


9

TAKİPÇİ

Çakma Şairden Çakma Tarihçilere

Sorun onlara, artık cevap versinler.
Neden tarihte bakarlar son yüz yıla?
Neden Orhan, Murat, Yıldırım demezler?
Bir konuşsunlar Mehmet Fatih Sultan’la!

Abdülhamit’i, Vahdettin’i dinleriz.
Bir de Rıza Nur’dan nurlu anıları…(!)
Hele işbirlikçi hocaları eşsiz(!)
Her biri malum İngiliz’in dostları...

Atıf, Mustafa Sabri ve Sait Molla...
Daha çok var, sayalım hangi birini?
On iki adaya, şapkaya ve şala
Sardılar tarihi, kullandılar dini…

Cahil çok! Nasıl olsa alıcı hazır.
Zira cahil sormaz, verileni alır.
Şu soru sorulmasa hatırım kalır:
O hatırat yabancıda neden kalır?

***

Sorun onlara! Fes, şapka ne alaka?
Yahudi ve Arap’ta var mı bu şeyler?
Fes değil ama, bizim Kırgız’ın şapka...
Bu fes ne ayak? Konuşsun şu ibişler!

Niye kıl olurlar kenarlı şapkadan?
Kenarları korur güneşden yağmurdan.
Bir işlevi var atmasınlar kafadan!
Başları bir yaratmış, Yüce Yaradan!

Niçin bakmazlar şu Roma’dan Yunan’a?
Fes onların ne kadar uğraşsalar da.
Bakarlar Arap Yahudi dünyasına
Ama akrabadır bu iki ulus da.

Giysiler insanlığın ortak değeri...
Ve edepli olsun, şık dursun üstünde...
Hem ne ile kapatırsın şu mahremi?
Vücut, organlar bir; tek fizik elbise...

***

Sorun onlara, artık cevap versinler!
Nedir bu şapkadan çıkan hikayeler?
Nerede torunlar, bu asılan kimler?
Ve hesap sorup itibar istesinler!

Torun yoksa yakın akraba torunlar!
Bir iade-i itibar istesinler!
Ancak İskilipli’yi konuşmasınlar!
Zira ihanetten mahkum edildiler!

Yazdılar yalanın şanlı tarihini(!)
Üstelik kullandılar masum öleni...
Güya mezardan çıkarılıp asılmış
Şu Kemahlı İbrahim Hakkı Efendi?

İbrahim Hakkı; alim, bilinir adı.
Ölü ya da diri hiç yargılanmadı!
Ve mezardan çıkarılıp asılmadı!
Yine de hikayeden bir film yapıldı...

Filmin adı da “Bize nasıl kıydınız?”.
Uyarlanmıştı aynı adlı kitaptan...
Gösterime girip ses getirdi yalnız
İtirazlar oldu denildi: Bu yalan”.

Çocukları itiraz etti bu filme;
“Baba öldü bin dokuz yüz yirmi dörte”.
“Şapka Kanunu çıkmıştı yirmi beşte”.
Dava açıp kazandılar mahkemede!

“Filimciler” bulamaz lehte bir belge!
Yargı: Ankara yirmi iki Asliye.
Kaybedilir dava, geçerler tarihe(!)
Karar sayısı: On dört, doksan yediye.

Erzurumlu Şalcı Bacı hikayesi?
İdamla ilgili bir resim karesi...
Dolaşır ortada, yok başka belgesi.
Nedense bacımızın yok bir emisi…

Çetin Altan şeytanın kör deliğinden
Çıkardı Bacı’yı belge göstermeden.
Hep anlattılar, yalan doğru demeden.
İnsan olunmuyor ar haya etmeden!

Kominist diye itibar etmeyenler
Çetin Altan’ı ilan ettiler aziz(!)
Ve şala sarıp göklere yükselttiler(!)
İnsan anlamakta hep kalıyor aciz.

Bacıyı sanırsın leylekler getirdi(!)
Yine onlar götürdü gelince vakti(!)
Ne bir duyanı var, ne de bir şahidi.
Aslında resim, anlatır “cinayeti”...

Bir aşk cinayeti, Isparta İli’nde...
“Darağacına takılan düşler” diye
Turizm Bakanlığı çekmiş belgesele!
Haber on beş Aralık, yıl otuz birde...

***

Artık sorun onlara, bilelim biz de;
Yahu nedir şu Düyûn-ı Umûmiye?
Alacaklılar ortak olmuş devlete...
Ve kapitülasyonlar derttir ülkeye!

Osmanlı döner ithal mal cennetine.
Piyasa geçer yabancılar eline.
Üstelik ortak olmuşlar Hazineye.
Ezcümle dönmüştü yarı sömürgeye.

Bir kaç mahalli küçük marka dışında
Osmanlı da yoktur endüstriyel marka!
Hacışakir Sabunu kalmış akılda…
Bir elin parmakları kadar, yok başka.

***

Sorun onlara, artık cevap versinler!
Var mı hiç Kur’an’da kral ya da saltanat?
Kur’an adalet, meşveret, maslahat der.
Ve devamında emanet ve liyakat…

Bu ilkeler olmazsa sonu felaket...
Nebi, Ebubekir’e vermez hilafet.
Ve değil oğlu, olamazdı saltanat...
Allah adına sultan yok, rıza elbet...!

Yönetim halka hesap vermeli elbet!
Hesap bu dünyada verilmezse şayet;
İstismar, riya, münafıklık ve şirret
Alır başını gider, sarsılır devlet...

Mahşerde bu hesaplar daha da büyür.
Ve sultan Allah’ın gölgesi olursa
Hep olur hikmeti hatası örtülür.
Der “Hesabımı vereceğim Allah’a…”

Doğrusu her vatan evladı görmeli;
Aslında sevmezler ne Türk, ne Osmanlı...
Yolları İslam değil, bu bilinmeli!
“Hayrda yarışın” ayeti yol açmalı…!

Halk hesap soruyor, sevmezler sandığı.
Cumhuriyet, demokrasi halkın yanı…
İslama soktular monarkı, tiranı...
Oyun kurmak için severler sultanı.

***

Sorun onlara, artık cevap versinler!
On altıncı asra bir bakıversinler...
Batı Avrupa’da neler oldu neler?
Orada başladı teknik gelişmeler...

Rönesans, reformlar hızlıca yürürken
Bilimde teknikte gelişme olurken
Osmanlı seyretti bunları geriden!
Sarayda torunlar yan gelip yatarken...

Sorun onlara, artık cevap versinler!
Son üç yüz yılın tamamına baksınlar...
Batıda başlar ulusal hareketler.
Osmanlı çok uluslu, onlarcası var.

Ekonomide hepten geri kaldılar!
Ve ıskaladılar teknik gelişmeyi?
Her tarafta başlamış ayaklanmalar!
Savunmak güçleşir güzelim ülkeyi.

Yalnız Yunan değil, daha çok vilayet;
Bulgar, Yunan, Sırp, Hırvat, Kıpti, Bedevi...
Ayaklandılar, kurdular birer devlet.
Tek tek yazarsak kalem biter vallahi.

Onyedinci, ondokuzuncu, yirminci?
Osmanlı hangi asırda güçlü idi?
Sakarya, Afyon… cephede ne değişti?
Allah için söyleyin bu hakikati...

Sorun onlara, artık cevaplasınlar!
Sorun yaratanlar bulur mu çözümler?
Şu son dönemin hesabını sorsunlar.
Sonra da dönüp önlerini görsünler...

Derdiniz hesapsa, sorun şu hesabı!
Nasıl kaybettiler büyük toprakları?
Sonra işgal ettiler anavatanı?
Neden gerilemişti koca Osmanlı?

***

Sorun onlara, kaçmasınlar sorudan!
Hep İstiklal Harbi’ni küçümsediler?
Neden torunlara anı bırakmayan
Cepheden kaçanlara, ayar verdiler?

Onlar torunlara öyküler düzerken
Bu çakma tarihçiler destek verdiler.
Önce nasıl devlet oldu vilayetken?
Asla bu soruya yanıt vermediler...

Dünkü vilayet lafı insanı gerer!
Hele kimden toprak alıp büyüdüler?
Doksan yıllık devletti, tecrübe yeter…
Ankara önlerine nasıl geldiler?

Sanki bu çakma tarihçilere göre;
Osmanlı bu vilayetlere jest yapmış(!)
Hatta bağımsızlık tanımış törenle(!)
Sanki büyüklüğün gereğini yapmış(!)

Düşmanı kovdu milletin evlatları!
Bu kahramanlığı görmezden geldiler.
Sonra kalkıp küçümserler Sakarya’yı…
İnsan biraz utanmaz mı ey safdiller?

Neden şu toprak verene Ulu Hakan,
İşgale teslim olana Mağdur Hakan
Denirken, neden suçlanır toprak alan?
Çok sorular var! Aklım kalır sormasan!

***

Sorun onlara belki cevap verirler!
Nedir o binlerce misyoner mektepler?
Kimlere hizmet etti? Bir söylesinler!
Yanında bir sürü mason cemiyetler…

Nedense bunları kapatan adamın
Hep sorguladılar soyunu sopunu…
Oldular ortağı bu büyük yalanın!
Oynadılar alçakça büyük oyunu…

***

Sorun onlara, araştırıp bulsunlar!
Nerede asılmış Kur’an okuyanlar?
Ocaklarında yok mu boy boy torunlar?
Onlar da çıkıp güzelce konuşsunlar.

Veya çıksın diğer akraba torunlar...
Civardaki tüm şahit komşu torunlar...
Dilleri mi yok! Çıkıp bir konuşsunlar!
Nerde şapkadan, Kur’an’dan asılanlar?

Evet yalan! Yoktu idam edilenler!
Bunlar hepten şer odakların adamı…
Ne yazık ki anlamak istemediler
Kur’an’ı tercüme ettiren adamı.

Toplansa idamlar bulmaz ikibini
Bunların da çoğu hepten işbirlikçi...
Hem askerden kaçmışlar, hem birer asi!
Bir de arkadan vurmuşlar Mehmetçiği…

Bir kaçı dışında kimse bahsetmedi.
Çünkü belgeler gösterir ihaneti.
İstemediler deşifre edilmeyi.
Torunlar hala gizliyorlar gerçeği.

Pendik / 08.10.2021

Mustafa Bulan
Kayıt Tarihi : 29.4.2022 12:06:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mustafa Bulan