Dalardım düşüncelere uzaklara giderdi gözlerim
Tıpkı denize atılan bir taş gibi derinlere uzaklara dalardım
Hani denize daldığında deniz yıldızı deniz kabuğu görürsün ya
Bende daldığımda düşüncelere uzaklarda seni görürdüm
Ama bir türlü sana yaklaşamazdım
Sevgi canlı mıdır sence yoksa cansız bi nesne midir
Sevgi sence büyür mü ona da yemek su gibi şeyler verilmelimidir
Sevgiyide elinden tutup yürümeyi onada öğretmelimiyiz
Sevgiyi de bir çocuğa bakar gibi bakmalımıyız
Sevgininde arabaya bakar gibi yağına yakıtına bakar gibi bakmalımıyz
evet yine korktuğum aklıma geldi
şaşırma her zamanki soru geldi
acaba olmaz mı yapamaz mıyım sevemez miyim diye aklıma geldi
Giderken vazgeçmiştim beni sevmenden
Çünkü bir daha geri gelmicektin bir daha elimi tutmucaktın öpmücektin beni
Yorulmuştum bu gidişlerinden dönüşü olmucakmışçasına ölece kala kaldım
Bu sefer yerimde ama unuttma en derinden sevmiştim seni ben
Kalsaydın ne olurdu sanki
BENİM HALA BİR UMUDUM VAR
Sözlere nasıl başlıcağımı bilemesem de sizlerle bişeyler paylaşmak istediğimden eminim.Her insan bazen eline kalem alıp bişeyler yazıp,resimler çizmek istemez mi? Bu soruyu duyuncada herkesin evet dediğini duyar gibiyim şahsen ben.Bu konuda da haksız olduğumu ve benim gibi olan arkadaşlarımı kınamıyorum kimseninde kınıcağını sanmıyorum.Evet biraz ciddi ve sert bi dille yazmış olabilirim ama insanlar yani bizler dolmuşluk,çaresizlik,bunalım geçirmiş sıkılmış olamazmıyız bazı şeylerden.Bazı şeylerden de kastım hayatın bize getirdikleri ve bizden bazende olan götürdüklerinden bahsetmeye çalışıyorum.Bu gibi durumlarda yani patlama derecesine geldiğimiz anlarda en güzel yapabilceğimiz şey imkanımız varsa benim gibi mesela laptop u kucağımıza koyup evde veya boş kafamızın rahat olduğu yada rahat hissedebilcemiğimiz bi ortama çekilip kulağımızda da bi yandan hafif çalan bir müzik veya kendimizile bazen konuşa bilmemizi sağlıyacak rahat,huzurlu bir oratamı yaratmamız lazım.Çünkü o zaman insan kendisiyle barışık ve kafasında olan eksi artı olan bazı şeyleri düşünerek rahatlıyabilir.Bir nevi kendi kendimizin doktoru olmuş olabiliriz nedersiniz?
Size kendim den bahsetmeden önce yani kendi hayatımdan örnekler vermeden yaşadıklarımı anlatmadan önce bir kaç şey daha söylemeyi tercih ettim kendim olarak.Şu zamanlarda insan bazen kendisini anlatırken,ifade etmeye çalışırken bile tükenmiş bitkin,çok büyük bi savaştan çıkmaya çalışır gibi hissedebiliyor.Örneğin bi sınava yada sözlüye çalışırken ne yapıyoruz? Hepimizin bi okul macerası hayatı yaşamı olmuştur.Şu güne baktığımızda kimisi ilkokul mezunu kimisi ortaokul terk kimisi lise kimisi ünversite terk kimiside ünversite mezunu hatta ve hatta doktora vs. gibi yerlerden mezun olan olamayan gibi çeşitli insanlarız.Şimdi konu okula geldi bu demek şöle olmuyor okul okumak yada okumamak kötümü? Hayır değil şu günlere baktığımızda onca okumuş işsiz veya okumak isterken okuyamayan maddi imkanlar doğrultusunda yada okumak isteyip te bir an önce iş hayatına atılmak isteyen onlarca insan var ki bunu ne ben bilebilirim nede sizler.Bana göre yani benim fikrimi sorucak olursanız en iyi eğitim aile hayatında başlar.Bildiğimiz gibi insanlar doğarlar büyürler gelişirler ve yaşlanarak vademiz dolduğunda geldiğimiz yere geri döneriz.Bu kavramı hepimizi gayet iyi biliyoruz.İnsan hayatı bi şirketin ürün ürttiği zaman içinde satışa sunulmasıyla arz talep kanunu gibi olan bir sisteme benzer.O konuyla aslında yaşantımız biz insanlar olarak hayatımızı ürünün üretimiyle satışa sunuduğu talep edilmesiyle sonra o ürünün insanlar tarafından yani şahsen benim görüşüm olarak diyorum satışlarda düşme ve sonra yavaş yavaş o ürünün piyasadan kaldırılması gibi bende hayatı ve yaşamı yeni üretilmiş olan ürünlere bağdaştırıyorum.Düşünsenize doğuyoruz ailede eğitim hayatımız başlıyor öncelikler yıkanıp paklıyorlar yemeğimizi yani mamamızı yediriyorlar süt içiriyor annelerimiz sonra bizi ailemiz okul hayatına başlatıyorlar.Aslında gayet kolay bi kavram yaşam kavramı.Yaşamı yada hayatı anlamak bu evreni çözmek insanı bazen çok derinlere götürür bazende derinlere götürsede güzellikleri görmemizi sağlar.Aynı bir aynaya baktığımız da ne gürüyorsak onu bize yansıtır.Hayata negatif düşünerek yaklaşırsak bizi kötülüklere yani karamsarlığa iter.Ama hayata pozitif düşünerek yaklaşırsak bizi olumlu yönlere ve pozitife götürür.Evet dünyada doğmak yaşamak olduğu ölüm dediğimiz bi gerçekte var.Önemli olan bu hayatta hep kötü gerçeklerinin yani biz insanlara göre kötü olan kötü olarak görünen gerçeklerin yanında olduğu gibi iyi gerçeklerde de var.Belkide şimdi diceğimi sözü bi yerlerdende bi çoğumuz hatırlar veya duymuşta olabilir.Aslında önemli olan hayattayız yaşıyoruz var olduk bunu hepimiz kabullenerek yaşamalıyız.Ve bu hayatta varsa bende burdayım diyebilmek,hayata da gülümseyerek bakabilmek önemli olan bu.Çünkü bi yakınımızın başına bize herkese kötü bişey geldiğinde ya aldırış etmeyiz yada çok aldırış edip kendimizi dipsiz bi kuyuya atarız istemeden veya isteyerek.Bu kavramı ayırt etmek hayata bir çok pencereden bakmak olayları kafamızda artılı eksili düşünerek yaşayabilmek hepimiz için bazen zor oluyor.Evet arkadaşlar bunu bende yapıyorum.Benim başımada sizler gibi bazı olumsuz şeyler gördüm yaşadım ve şuan bile yaşıyorum yer yer.Ama dışardan şimdiki yazdıklarım gibi hayata bir çok pencereden baktığımda bazen yaptıklarımı kınıyorum.Çünkü bir tek ben değilim ki olumsuz şeyler yaşayan.Bunu belki ben belkide çok sonra anladım belkide erken anladım orasınıda kendim biliyorum.Hatta sizlerlede paylaşmak istiyorum.
Ben 16.04.1986 yılında izmir de dünyaya gelmişim.Annem 8 aylık hamile iken babamdan ayrılmışlar.O konu pekte beni alakadar etmiyor şahsen.Çünkü hayatta bir tek benim annem babam ayrılan değil ki.Bir çok kişinin başına gelebilen bi olay ve gayette normal olan bi olay.Ve ben dünyaya geldiğimde anneannemin yani annemin annesinin evinde gözlerimi açıp dünyaya merhaba demiş biriyim.Doğumum izmir karataş hastanesinde Ahmet AYDOĞAN isimli bir doktor tarafından gerçekleştirilmiştir.Ve o doktara şimdiden teşekkürlerimi sunmayı bir borç bilirim.Neden diye sorucak olursanız benim doğumum dan kaynaklı olan yani genlerden kaynaklanan bi ufak problemli bir bebek mişim o zamanlar.Bunu bile yazarken gülümseyerek ve biyandan da müzik dinleyerek yazıyorum.Problem derken kafa kemiklerim bitişik doğmuşum.Ve bu problem benim ilerleyen yaşantımda karşıma büyük sıkıntılar yaratabilceğini düşünüp doktorlar bir araya gelip Ahmet AYDOĞAN ve o zamanlar eşi olan Aysel AYDOĞAN ameliyat kararı almışlar kendi aralarında.Şimdi gene düşünüyorumda iyiki almışlar diyorum.Sonuçta beni düşünmüşler.Hayat zaten öle değilmidir bazen bizler bile yakınlarımızı düşünerekte olsa iyilikler yapmaya çalışmıyormuyuz? Veya şu gün pazardan dönen yaşlı teyze,dede yada bi çocuğu marketten döndüğünü gördüğümüzde elindeki eşyalara bakıpta o nasıl taşıcak bu yükü demiyormuyuz içimizden.Elbette diyoruz dur bunu bile şimdiden hisseder gibiyim sizlerden.Ve o iki doktor şuan hala yaşamakta olan en azından benim öle bildiğim ve prof. doktor Saffet MUTLUER ile görüşülüp ameliyata 48 günü doldurduktan sonra alıcağına karar verilmiş.Ameliyatım belli bi süre sürdükten sonra başarılı bir şekilde ameliyattan çıkmışım.Ve sonrasında yoğum bakıma alınıp göz altında belli bir süre tutulup odama alınmışım.İşte o zamanlardan bu zamanlara gelmişim.Tabi hayat dediğim gibi süprizlerlere dolu ve hala daha anımsadıkça eskileri gülümseyerek mutlu bir şekilde hatırlıyorum.Belli bi zaman geçtikten sonra anneminde kulaklarında da problemler olmuş gençliğinden kalan.Ama şimdiye baktığımda o zamandan bu zamana iyi varmış yanımda diyorum.Sizce hangi kadın kendi karnında bebeği olduğu halde ve doğumuna yakın evliliğini bırakıp ayrılma kararını verebilir ki? Bunu siz bayanlara soruyorum özelliklede.Aslında siz bayanlar biz erkeklere göre baktığımızda daha güçlü daha metanetlisiniz.Biz erkekler ayrılık olduğu zaman ayrılığı kafamızda yerli yada yersiz şekilde büyütebiliyoruz.Ben şuan bi ayrlık yaşadım.Ve ben büyütüyorsam bir çok erkek gerçekten aşık olduğuna sevdiğine inanıyorsa büyütebilir.Siz bayanlar da büyütebilir.Bu konu istisnalara girer ve derin mevzulardır.Tıpkı din konusu gibidir.Her kesin kendine göre bi yorumu bi fikri ve düşüncesi vardır.Bunu sizler okurken.Bunu şimdiden hissedebiliyorum.Bana şimdiden yerli ya da yersiz bir mutluluk katıyor.İnanıp inanmamak size kalmış.Siz ne düşünürseniz düşünün hakkımda ben her güne her ana mutlu olarak karşılıyorum ve merhaba diyorum.Çün kü mutluluk o kadar da bizlerden uzak değildir.Bunu size şuan bile kanıtlamış bulunuyorum.Ve şimdiden siz bunları okurken bu çocuk neden mutlu diye düşünebilirsiniz.Sağımda kuzenim en küçük kuzenim ve onun az sağıda ki üçlü koltukta annem mutfakta büyük teyzem ve son olarak ta arkamda ki oda da büyük kuzenim bulunuyor.Mutluluk her insanda görsel kavramdır.Bana mutluluğun resmini çizebilir misin deseler şuan ki görüğüm durumdan bahsederek insanları anlatırdım saat şuan 20:05 25 HAZİRAN 2011 cumartesi yer büyük teyzemin evi.
Bunun yanı sıra telefonumda var.Çünkü telefon sevdiklerine uzak olan kişileri kavuşturan bi teknoloji aletidir.Eğer siz bunları okuduğunuzda nasıl mutlu olurum diye hala düüşünüyor ve bu çocuk mutluluk kavramını çok abartmış olarak düşünüyorsanız sorun bende değil sorun sizde üzgünüm bunu sölerken.Diğer akrabağlarımıda yanımda aynı evde olmasını ve hatta sevdiğim ve hala sevip değer verdiğim bi kız arkadaşım da vardı yanımda olmasını istesem de biliyorum ki onlar bana bi telefon kadar uzaktalar.Anlatmak istedğim mutluluk her an her saniye yanı başımızda.Ama bunların yanı sıra olumsuzluklarda yanımızda olabiliyor.Bazen insan hiç olmadık anda fevri davranarak sinirlenip sabrının son zamana denk gelip dayanamayıp sesini yükselterek sevdiklerine değer verdiklerinin kalbini kırabiliyor.Buda aslındamantıken bakıldığın da bazen yerli haklı bazende ise yersiz ve haksız olabiliyor.Kendim den örnek vermek gerekirse bugünün tarihiyle 25 haziran 2011 yılı cumartesi günü tek isteğim küçük bi dilğim vardı ama olmadı.Üzüldün mü diye soracak olursanız evet biraz üzüldüm.O dileğime gelince gezmek istemekti bu saatte saatte şuan 23:20.Bu saatte insan ne işi var diyebilirsiniz sokakta yada bunu okurken bana kızabilirsiniz otur oturduğun yerde de diyebilirsiniz.Ama herşey farklı oldu o bahsettiğim tarihte ve saatte.En az kendimi sevdiğim değer verdiğim annemle birlikte ve yanımda küçük en küçük kuzenimle birlikte bi öğretmen evine oturmaya hava almaya gittik.Orda da isteğim ortamı yakalayıp bişeyler içip hava alıp tekrar eve geldik.Aslında dönüş saatimiz 23:20 diyebilirim kısacası 1 saat bile tam olmadan ordaki yani öğretmen evinde oturduğumuz yerde de istediğim ortamı yakaladım.Ve gelir gelmez eve yarım kalan yazıma devam etmeye başladım.Şu ana kadar yazdıklarımı okuyunca mantıksız birşey gelmiyor bana size geliyorsa eğer biraz düşünüp ne demeye çalıştığımı anlaya bilirsiniz.Ama tekrar aynı konuya çıkçağımız belli insan yakının dakilerin sevgisiyle mutlu olarak yaşamayı sever.
Hatırlar mısın bir havuzlu bahçe vardı geniş bahçeli
İçi çiçekler çimenler ağaçlar kuşlarla örtülüydü
Biz senle havuzun etrafında delicesine yakalanbaç oynardık
Havuzun peşinde etrafında dört dönerdik bir birimizi yakalamak için
Şimdi baktımda şöyle çocukluğuma ne güzel anlar anılar varmış
Dolu dolu bi çocukluk yaşamışız öle değil mi
Evimizde bir erik ağacı vardı kocaman dedemden kalan yadigarlar içinde
Ve güvercinlerin kümesi göremedim ama görmeyi çok isterdim dedemi
Sevinir miydi erkek torunu olduğu için yoksa sevinmez miydi
Bence gurur duyardı koltukları kabarırdı ne biliyim içimdeki his öle diyor
Şimdiye bakıyorum da yaş gelmiş 25 hayatın tam başlangıcına gelmişim
Üzülmüyorum hayata geldiğime var olduğuma mutluyum iyi ki varım
Hayat denildiğinde içimi uçsuz bucaksız bi korku sarardı.Anlamsız ve korku dolu bi anlam taşırdı bende hayat.Bunu size niçin sölediğimi hala anlamış ve çözmüş değilim.Hayat yani yaşam çok mu zordu bilmiyorum.Ama ile başlayan tüm kelimelerin ve keşke ile başlayan cümlelerin hayatımda bir çok kez yeri olmuştu.Bunu biliyordum keşkeler insanı hayattan alıp en uca götürüyordu.Gözümü açtığımda hastanede acil servisinde bulmuştum.Başımda bi doktor ve teyzemin kızı yani kuzenim vardı.Nasıl olduda ben oraya geldim ve ne oldu da beni oraya götürdüklerin hiç bir haberim yoktu.Anlam veremiyordum.
Kendimi bitmiş tükenmiş ve çok yorgun hissediyordum.Nerdeyse ölceğimi düşünüyordum.Başkalarına görünmeyen duyulmayan sesler ve görüntüler gözümün önüne ve kulağıma gelip gidiyorlardı.Bana ne olduğunu doktor bile anlamamıştı.Beni hastaneye yatırmak istediğini sölemişti.Manisa ruh ve sinir hastalıkları kliniğine.Ama bunun için ailemin izni olması gerekiyordu.Doktordan doktora koşuyorduk hastahane içersinde.Ne olduğunu hala anlamış değildim.doktorlar tanı koyma peşindeyken ben yorgun ve bitkin bedenimi yürütmeye ve ayakta kalmasını sağlamaya çalışıyordum bitik gücümle.Gözlerimin çöktüğünü her adımda hissediyordum.Ve bitik vücudum hastanedeki herkesin dikkatini çekiyordu.İlginç bakışlara ve şaşkınlık dolu bakışlara maruz kalıyordum.En sonunda bi doktor tanıyı koymuştu.Ve evde bakılmama müsade etmişti.Aslında hastanede bakılsamda ben onu ayırt edemezdim.Dolaşırken ölece çaresizce içim bi yatak bi yastım istiyordu.Dinlenmek için.Sanki hiç ara vermeden bi işte çalışmış kadar vücudumun direncini kaybediyordum git gide.Evde bakılma kararım netleşirken ben hala ölmüş olan eniştemi soruyordum anlamsızca.Çünkü eniştem ölmüştü.Herkes bunu garipsiyor ve korkuyordu.Düşünsenize bi insan ölmüş birini geldimi diye niçin sorar.Ben onu gördüğümü konuştuğumu sölemeye çalışırken insanlar yani ailem korkuyordu benden bana bişey olduğundan.
Ben kendimde değildim kendimi adeta kaybetmiştim.Aramaya bile gücüm yoktu.Çünkü benliğim içimde kaybolmuştu en derinliklerine gitmişti içimin.Onu bulmak çok zordu benim için o anda.En sonunda karar alınmıştı ve hastaneden çıkıp eczaneye doğru yola koyulmuştuk evde bakılcak şartıyla.İlaçları temin ettikten sonra eczaneden teyzemin evine doğru arabayla yola koyulmuştuk.Bütün herkes yani ailem sülalem perişandı.Bu çocuğa ne oldu bakışları sergiliyordu.Bende anlamsız anlamsız onlara bakıp konuşmalarını anlamaya çalışıyordum.Ama bi türlü başaramıyordum.Bütün yakınlarım benim için seferber olmuştu.Ben ise hala korkuyordum dünyanın sonu yaklaştığını düşünüyordum yani ölümün.Ve bu korkuyla hareket ediyordu vücudum.Gözlerimi açıp kapam bile buna dahildi.Hatta yürüyüşüm.Konuşurken olduğu gibi yürüyüşümde de saçmalıyordum anlamsızca.Bana ne olduğunu hala anlamış değildim ve çevremde anlamış değildi.Tek hatırladığım şey regaip kandilinde dua okumamdı.Ve yardandan geleceğe dair rüyamda göstermesiydi dileğim.O gün gerçekten dua okuduktan sonra rüya görmüştüm gelecekle ilgili yani yaşıcaklarımla ilgili.Bir kaçını sölemek gerekirse rüyalarımdan ölmüş eniştemin arabasını satmamda bulunmam bi kuzenim hamile iken kız çocuğunun olduğunu görmem idi.Bunları yakınlarıma söledğimde beni anlamıyorlardı ki bende anlayış beklemiyordum onlardan.Çünkü yaşadıklarım ve gördüğüm rüya bana aitti.Ama bunu tek başıma kaldıramıyordum ben.Söylediğimde anlatmaya çalıştığımda dünya ile bağlantılarım kopuyordu birer birer.Sanki ölüme yaklaıyordum.Ki ölüm diye bi gerçek varken ortada ben ölümden ilk defa bu kadar korkar olmuştum.Ne yapçağımı bilmiyordum.Teyzeme gittiğimde bi yatak serilmişti bana özel.Ve ben uyuyamıyor iken hastanede yapılan iğne etkisi ile bir buçuk gün uyumuşum resmen.Ve ben bunu hatırlamıyordum uyandığımda.Acaba ben yaşıcakmıydım iyileşçekmydim yoksa ölücekmiydim.
Bu üç şey beni düşündürüyordu ve acı ama gerçek ayrıldığım kız arkadaşımda düşündürüyordu.Bir ay kadar teyzemde kalmıştım.Tedavi görüyordum psikiyatrise gidiyordum ve yardımcı destek olması içinde hocalara gidiyordu ailem benim düzelmem için.Çok kötü zamanlar geçirmiştim.Hayata o kadar bağlı bi insan olarak neydi beni böle alt üst eden şey hala anlamamıştım.Anlam da veremiyordum.Ama annem çok üzülüyordu.Onu öle üzgün görmek acımı ve içimde ki yorgun bitmişliği iki katına çıkartıyordu.Anneme de hak veriyordum.Sonuçta hangi anne çocuğunu öle o durumda görmek isterdiki.Benim annem öle o durumda beni görmüş ve çok üzülmüştü.O da benim gibi tükenmişti.Ben resmen en dibe inmiştim yaşantımda.Ölümle yaşam arasında gidip geliyordum sürekli olarak.Bu yaşadığım çaresizlik ve tükenmişlik hayata bakış açımı değiştirmişti benim için.Ki ben hiç bir zaman yıkıcı olmamaya çalışıyordum yapıcılık dururken.Beni ve kişiliğimi anlamak çözmek zor bişey değildi ama hayata bakış açımı anlamak zordu.Ve şimdi çok iyiyim ama hala içimde bi korku var o korkuda ölüm korkusu ve yakınım olanları kaybetme korkusu.
Sonuçta ben hayata tek bi pencereden bakmıyrdum.Yıkıcı kişiliğim yerine yapıcı ve olgun bi kişilik sergiliyordum devamlı olarak.Bu da benim öz ve has kişiliğimdi.Ben bunu başkası için yapmıyordum sadece içimden geldiği için yapıyordum.
Yalnızım yine odalarda dışarda sokaklarda
Tek başıma öylece çaresizce
Dizlerimin üstüne çöküp beklerken ne olcağını
Sen gelmez oldun o köşe başına benim yanıma
Sevmiyormuydun artık beni eskisi
Bakmazdı insanların yüzlerine incelemezdi kim nedir ne değildir diye
Gözleri uzaklara dalar giderdi düşünmezdi ne olcağanı yarına
Bakardı uzaklara öylesine düşünürdü yaşadığı ülkeyi
İçinde yaşayan insanları severdi karşılıksız
Birçok başarıyı hayal ederdi insanlık uğruna severcesine
Yüreğimde bir ağrı sebebini bilmediğim yüreğimin ta içinde
Bir yük var bi türlü kaldıramadığım ağırlığını sırtımda hissettiğim
Bir sevgi var bi türlü gözle göremediğim elle tutamadığım
Ve bir türlü yaşıyamadığım
Bir cesaret var hala anlıyamadığım bir türlü sana gösteremediğim
Bir his var içimde beslediğim ve sadece sana ait olan sahibi tek olan
Sana vereyim dediğim bi kalp var elimde cam kutuda ve hala
Senin için atan senin için yaşayan...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!