‘İstanbul Aşıklarına’
Düşüme girersin, birçok gecede.
Boğaziçi’ndesin, tacın köprüde.
Beni bırakmazsın, sensiz bir halde.
Altın boynuzun var, Haliç’te sen de.
Bir babanın gönlünde yatanları.
Coşup coşupta çağlamalarını.
İçinde gürleyen göz yaşlarını.
Derman arayan konuşmalarını.
&
Duyarsızlıktan sıkıntılarını.
Osmanlıya ilkin başkentlik sende.
Padişahlar ilkin yaşadı sende.
Osman’dır, Orhan’dır türbesi sende.
Bitinya Sarayı, Tophane sende.
&
Dağların ulusu, Uludağ sende.
Nefsimi terbiye, edemezsem eğer!
Huzura tertemiz, çıkamazsam eğer!
Son derde Hak çare, bulamazsam eğer!
Saklanacak yersiz, garip can benimdir.
&
Gözlerim görürken, net bakmazsam eğer!
Gelin dostlar buluşalım.
Yarın bayram sarışalım.
Öpüşelim koklaşalım.
Haktır mahşer kavuşalım.
&
Hakka hizmet yarışalım.
”Kulluk borcu Haktır”, ödenmez ise!
”İman başa taçtır”, takılmaz ise!
”Namaz kula farzdır”, kılınmaz ise!
”Sonuç hüsran olur”, can çıkar ise! ...
”Kur’an ruha şifa”, okunmaz ise!
Selam alan, kaldı mı?
Dostum diyen, kaldı mı?
Kalpten seven, kaldı mı?
Sözün tutan, kaldı mı?
&
Yanlız bilen, kaldı mı?
Gelip gönül bağına üzüm toplayanlar var.
Girip gönül bağına tarumar edenler var.
Üzümü şıra edip, şerbetini içenler var.
Üzümü şarap edip, kadehi devirenler var.
&
Helale haram katıp, rahatça yaşayanlar var.
Bir gün dost bağına girsek.
Resul, Nebi orda görsek.
Şehit, dostlar hep dinlesek.
Hak yolların hep izlesek.
&
Söyle canım, gelir misin?
Küstünüz mü dostlar bana.
Acep nedir, bu kasıtlar şu ara.
Nedir anlaşılmaz, hallerle, bu falaka.
Gelen görüpte, ilgisizce çıkmakta.
Ne arayıp sorarsınız.
Ne de okuyup yorumlarsınız.
Bir gün gelecek dost bir gün Hüda'nın yanına varacağız. Gül kokulu Muhammed'in yolundan koşacağız. Tabii ki ilk başta iman ile dolacağız. Selam ve dua ile