dağların güneşe dönük yamaçları
bir çocuk nefesi kadar yumuşak ve güzeldi
sonra, buzullardan bir rüzgar esti
acelesi olan alaca karanlıkla beraber
gri-mor rengini de ardından sürükleyerek
sessizce vadileri, boğazları da kaplayıverdi
kupkuru bir soğuk
gölün kıyılarına kadar inen sıradağlar
kalın kar yığınları altında kaybolmuştu
saatler önce birden patlak veren
ortalığı kasıp kavuran bir fırtına getirmişti bu kar yığınlarını
sonra doğal güçlerin karşı gelinmez iradesiyle
dağlar gökyüzü ve bütün dünya, yitip gitmişti
o müthiş fırtınanın etkisiyle
donup kalmış bir sessizlik içinde
ağır kar boyundurukları altında hareketsiz
uzun dağın rüzgarlı yüksek yamaçlarında saçaklanan bulutlar
puslanmış soğuk vadiye doğru uçuyordu
her geçen dakika daha da yaklaşarak
homurtusunu arttırarak havayı şişiriyor
sonunda bütün gökyüzünü dolduruyordu
zorba bir kükreyişle dorukları yalın bir ses
ışığın ulaşabildiği kar yığınlarının üzerinden geçiyordu
uğultusu, dağlara ve kayalara çarparak
yankılanıyor, büyüyor, karşı gelinmez bir güçle
yırtıp parçalıyordu gökyüzünü
tıpkı korkunç bir olayın öncesiymiş gibi
gürültü en yüksek noktasına ulaştığı bir anda
rüzgarın çıplak bıraktığı dik bir yamaçta
kayalar ses şoku ile, donmuş parmaklara kan yürümesi gibi
tozu dumana katarak yuvarlanıyor
daha küçük taşları da sürükleyerek iniyorlardı aşağıya
yamaç gülle yağmuruna tutulmuştu sanki
kar yığınlarını çökerterek inen kayalar
yarı donmuş bir derenin kenarını örtüyordu
karlar meçhul düşmanının üzerine atılmaya hazır bir durum almıştı sanki
öfkelerinden ışıltısı artan vahşi şimşekler çakıyor,
sinecek bir kuytu, sığınacak bir köşe bulmaya çalışıyorlardı
boz bir kurt inlemeye başlamıştı
bir top gibi büzülerek başını ayakları arasına alıp
sonra sinirlerini iyice gevşetip, acı acı uludu, uludu,uludu…
çaresizdi ,amansız, kör bir korkuya kapılmıştı
göğün adaletsizliğine, bilinmeyen bir güce
belki de korkunç kaderine karşı idi bu sızlanışlar, ulumalar
maalesef kaybolup gitti uğultusu kar bulutlar arasında
kozmik bir huzur çığı ile bir anda yeniden sessizliğe kavuşmuştu
soludu, öksürür gibi sesler çıkardı gri bir ayı
kara gözbebeklerinin durgun bakışlarıyla,
belli belirsiz bir şeyler görür olmuştu
öbek öbek koruların ardında
çığların ve fırtınaların topladığı taş ve ağaç yığınlarının gerisinde
çalılıkların ortasında, sarkık kayaların altında
toz bulutları ve şimşekler arasında uğul uğul yükselen hortumlar,
başka bir alemdi, uzakta, ucu bucağı olmayan
hatırlanamayacak kadar eski çağlardan beri
okyanusta dalgaları pompalayan balinalar gibi havayı adeta hızla pompalıyor
güneşin doğuşundan batışına kadar hiç dinlenmeden
şiddetli sağanaklardan önce, müthiş bir gürültü çıkarıyordu
ölüm-kalım savaşında, yoğun bir kar kokusu karışıyordu havaya
nefesleri kesilip düşüyor,
hortum hortum savrulan toz bulutu altında
şimşek gibi çakan ve yıldırımlar püskürten
bağrışarak atlarını dörtnala sürüyordu rüzgar
uçsuz bucaksız bozkırın üzerinde
gökyüzünde güneş büyük bir sarı top gibi parlıyor,
tatlı sarı bir ışıkla dünyayı aydınlatıyordu
bozkır her yöne uçsuz bucaksız uzanıyor,
yeni yeni açılmaya başlayan ufuk yerle göğü birleştiriyordu
kuşlar ılgın ağaçları arasında kanat çırparak cıvıldaşıyor,
kirpiler öteye beriye koşuyor,
bütün gece öten ağustosböcekleri
boğazlarını yırtarcasına bağrışıyor,
uyanan köstebekler inlerinden çıkıp
yere düşenleri toplamak için harekete geçiyordu
yassı kafalı, büyükçe bir şahin
tüyleri büyümüş beş yavrusunu gezintiye çıkarmış, uçmayı öğretiyordu
bir çalıdan ötekine geçen yavrular,
gözden kaybolmak korkusuyla cık cık ötüyorlardı
beyaz karlar üzerinde yakamozlar vurmaya başladığında,
rüzgar ağacın dallarını sallayarak kar döküyordu
dermanı tükenmiş, donma ile bayılma arasında kendinden geçmiş
ejder suratlı bir tilki yavrusu
üstüne zebellah gibi çökmüş karlardan
köknarların ve çamların iğne yapraklarından kurtulmaya çalışıyor
bir kaç dakika sonra öleceğini bile bile
bir dakika daha fazla yaşayabilmek için çırpınıp duruyordu
buzların çözülmeye başladığı vakitlerde
karlı toprağı ısıtan bir sıcakla
atmosfer daha az boğucu idi
şafağın ilk ışıklarından önce hava hafifçe serinlemişti
ağır ve sıkıcı günler sona ermişti artık
doğu yakasında kışın hikayesi hep böyle yaşanıyordu
redfer
İlyas KaplanKayıt Tarihi : 28.2.2018 13:29:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!