ve pencerenin önündeki mumun titrek gölgesi
vuruyorken çatının altında
gündüzlerin gümbürtülerinden sonra,
ocak ayının soğuk rüzgarları,
dolduysa paltonun ufak boşluklarından,
bir çiçeği ya da insanı
görünce soruyorsan: “Nasıl büyüdün sen? İçini hiç göremeden?”
henüz bitmeden gecede barınan zaman,
oysa insan, bilemez ki kapalı kapılar ardında,
ne yasanir sogukta,
ne konuşulur titrek mumlarin sönmeye yakın isiginda,
ne düşünülür güneş doğmaya yakınken,
öyleyse bilemez kimse dönen dolapların kapılar açılırsa,
üşütecek olan anılar dağılır havaya,
içinden ne hatıralar fırlayacak
kim bilir
o ışıklarda,
oysa kimsenin kolay olması gerektiğini
söylememişken yaşamanın,
düşer önümüze yanıp sönen ışıklar,
doğarken hastane odasında ve sonrasında
yürürken kaldırım taşlarını,
görmezken önünü daha,
kızamazsın ki daha büyümeden
tohumlara,
ama işte anlarsın,
bütün yargılar, tecrübelerin yanında ufak kalır,
çünkü onlar zamansızdır,
sönük kalır,
haydi o zaman ilikleyelim paltomuzun önünü
şimdi, hemen
daha fazla üşütmeden…
birakalım geçmişi,
uçsun, seksin ve konsun başka diyarlara
biz sıramızı salalım,
haydi gülümseyelim doya doya
sabaha yeni bebekler doğacak.
ve bir zahmet be kardeşim,
onlara kimse dokunmasa?
Kayıt Tarihi : 28.1.2023 17:45:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!