Tek Tanrı inancı putlara karşı çıkıyor
Yeni dine karşı sert direniş doğuyor
Dün yere göğe sığdırılamıyordu
..el-Emin, diye övülüyordu
Bugün bir peygamberdi o,
Bütün hınçları bunaydı
Kin duymaları bunaydı.
Yeşil ırmağa hançer saplamak
Kinleri var göğe karşı taş gibi
Kâbe’de tavaf yapıyordu
Önce söz attılar
Sonra küfür ettiler
Bir gün üzerine saldırdılar
Gömleğini yırttılar
Boğmaya kalkıştılar,
Al işte tehdit:
Kapısında canavar pençesini andıran kan izleri.
Bu ne inat ve azgınlık,
Hak ve hakikata karşı akıl almaz kaba kuvvet
Küfre karşı gerdiği bağır
Darbe üstüne darbe alır
Mekke’nin gecesinin acıması yoktu gündüzüne,
Peygamber onlara asi görünür
-BİR DAMLASI YÜZ BİN DENİZ GÖZYAŞI-
Kureyş Muhammed’e kafirdir
Mekke onu dert sanmış
Eskisinden kötüydü her yeni gün
Öfke ve kin kusan bağbozumu
Yakalanıyordu devamlı kızgın suların seline
Kimi zaman bitmiş sanıyordu işkenceleri
Ama o düğün bayram geliyordu
Mekke içinde yıldız öğüten değirmen
Boğacak gibiydi deniz
Yaraların kabukları kaldırılıp duruyor
Kan içinde kalıyor ateşten yanıyor beden
Her işkenceden sonra bir yenisi başlıyordu
Şalter iner kalkar,
Bin mumluk ampuller yanar söner gibi
Cereyan verilir
Cereyan kesilir
Bahar rüzgârlarının soyduğu güller gibi
Her seferinde tuz buz olur huzur ve rahat
Bir damlası yüz bin deniz gözyaşı
Yıldırımlar çakarak şimşekler çizerek dolaşır acı
Her gözde bir gam tufanı gibi
Hayat yaşanmaz olurdu.
Bir gecede bin yıllık çile
Eski sevgiler ne kadar uzak
Peygamber karşısına hediyelerle çıkacakken
Düşmanlıkla çıkmak neden?
Tecrit edileceklerdi
İki yıl boyunca boykota uğrayacaklardı.
Sanki dağlar birer yanardağ
Yer ise altında ateş yanan su dolu bir kazandı.
Taktılar zalimane sıfatlar,
Her kötü söz kristal bir bıçak gibi
Ona
Şair,
Dediler
Kahin,
Dediler
Büyücü,
Mecnun,
Dediler
Başka kimin bu kadar acımasız düşmanı oldu?
İnkar selinden bir geçit bulup geçmek karşıya
Muhammed bu belâdan nasıl sıyırsın?
Ah, dertten
Hu, neşeden
Peygamber tebliğden vazgeçecek değil
Sağ eline güneşi sol eline ayı verseler,
Ülküsünden dönecek değil
-TEK BİR GÜL OLSUN AÇTIRMAK UMUDU-
Nemrut’un İbrahim’e
Firavun’un Musa’ya tuzağı
Yahudi’nin İsa’ya
Kureyş’in Muhammed Mustafa’ya
Yanardağ fışkırmış gibi yerden
Alevler yağmış gibi göklerden
İşkence dikeninden hançer yarası
Etti işkence yılmadı kafir,
Donmuş betonun içinde sıkışan su gibi
Ömrünü üzdü.
Her canlıya uzanır sevgi elin
Tek bir gül olsun açtırmak umudu
Bir gecede çektiğin bin ömürlük çile
Kan akan nehir
İçtiğin zehir
Volkan patlamış lâv üzerine akmakta
Gam yiyip keder kusmak
Kardan dondurucu ateşten yakıcı
Ateş havuzları akrep iğneleri
Bağrında acısı artar okun
Gizler belâları çilesini saklar
Dağın uçurumu
Işık delisi düş
Peygamber öyle acılıydı ki anlatılamaz,
Kimse onun acı ve kederine çare bulamaz
Sözleşip her biri bir şeytan ile
Lambaya sön emrini verdi karanlık
En sivri okları kızıl öfkenin
Akrep gibi dağlar içini
Yücelik dolu keder gibi
Kanat takmış işkence
Zehirden acı sözler
Taş olsa erir dağ olsa devrilir gibi
Acı buz tutmuş saç ve sakalında
Yaralandı bin bir dilin elinden.
Her çile onda kubbe gibi büyüyordu
Yılanken birden ejder kesiliyordu
Sen ey ölüm,
Ateş içine düşen şarkı nağmeleri
Kanlı ırmaklar akıtmak ister gibi
Yakıp kızartan ufku
Dine yasak imana ok gibi
Bir tuhaf gölge
Şarkısı alevden bir kitap oldu
Sabreden ve şükreden
Ey yeryüzü evlâtlarının en kederlisi,
Peygamberlik alkış ve şarkılarla gelmemişti
Ebutalip’in vefatıyla işkenceler daha da artmıştı
Zalim korkar Muhammed’in bahtından.
Kararan ruhun nizam tanımazlığı
İki dünya için kötü olmak
Ümit için ölü doğmak
Çirkine tapar güzele çatar gibi
Sizler nuru kıran kızıl dalga
Ah, renk ses ve ışığa yabancılık
Ölümü ölüme ekler,
Göğü çökertecek akılsızlık
Doğruya saygısızlık
Gülden çok diken gibi
Kin ve düşmanlık,
Bu nasıl akıl sanki cansızdı
Ölümün en yakınında
Belâya bağlanmış sanki hayatlar
Peygamber idi en alevli ateşi kucaklayan,
Açılmış üstüne o alev kubbeleri
Akşamla kapamış çiçekler yapraklarını
Ama dilden ama elden yara üstüne yara alan
Her köşede bir tuzak her vadide bir hile vardı.
Bu ne vahşi yarasa,
Korkup ışığından oymak ister gözünü güneşin
Ruh törpüleyici
Beden öldürücü
Ne çok işkence tadıyor o,
Hepsinden de sabırla kurtuluyor o
DÖRTLÜK
Çile, bir mucize gibi direndi
Ağladığı kadar güldü talih
Yırtıcı kuşların yandı kanatları
Kırıldı gaga ve tırnakları
-TAİF BU GÜNDÜZDE EN GECECİ-
Çevreye doğru ilk çıkış tecrübesi
Korunma için aklına Taif gelmişti
Orası Mekke’den insaflı olabilirdi,
O, bir çıkış ve ferahlık bulabilirdi
Sayısız belâlı bir sabah
Sayısız ateşli bir ah,
Çocuklar köpeklerle saldırır
Her yandan taş atılır
Vurdukça taşlar kan akıtır
Görünmez ipi ölümün
Senin tenine dokunan
Yollara dikenli çalılar yayılır
Ayağına bulaşan kanlar alev alır
Dağın üstünde başka bir dağ gibi
Çiçekleri ezer geçer kış
Sivri tırnak belâ okları,
Taif bu gündüzde en gececi
Akar cehenneme bir çıban gibi
Zeyd bir önünde
Bir arkasında
Atılan taşlara engel olmaya çalışıyor
Rüzgâr ağlamaklı,
Güller solmuştu
Kuşlar çığlık çığlık
Evler sağır
Sokaklar ölü
Su batak
Ekmek ise kuruydu
Geçiyordu en ölümcül fırtınanın içinden:
Kör akrebin fesadı
Vicdanlar donmuş
Akıllar tutulmuş
Akar bir ateş seli sanki yollardan
Güneşin gözyaşı gibi
Acıya yer acıdı
Gök ağladı
Yırtıcı acılar:
Azgın bir deniz gibi acı onda kabardı
Hiç olmadığı kadar kırıldı yürek
Gözünden gönlüne aktı kan
Duyuldu acı
Hayret ki hayret!
İstenmeyen yağmur oluyor
Zakkumlar hoşlanmıyor yağmurdan
Zehirlerini akıtıyorlar,
Hurmaların eğilen dallarında
Hep hüzün çeşmeleri
İğneli fıçı
Sokaklar zehirden seller
En kanlı tecavüzü karanlığın gündüze
Yüreğinin menziline giren en şiddetli ağrı
Sevgili ülkesinden çıkarıldı garip oldu ya,
Bu tehlike ve garipliğe gök de ağladı yer de
Dostun elbisesi yırtılıyorsa,
Senin parçalanıyordu canın
Çileni anlatmaya yetmez
Türkçem.
-BELÂNIN EN BÜYÜĞÜ ACIDI ÖMÜR-
Nuh ile Tufan’da gemiye bindi
İbrahim ile ateşe girdi
Yakup’un gözlerinde yaş
İsmail ile bıçak altında
Yusuf’ta yeri zindan olmuştu
Süleyman ile taht
Hızır’ın yanında Musa
Eyüp ile sabır sınavı
Yunus ile yuttu balık
Ah, o Circis
Nice kez öldü dirildi
Yahya’nın gözyaşları
İsa’nın acı tebessümü,
Sen ey demir mengene arasında sıkıştırılmış
ve buruşturulmuş gibi
Göklerin ruhu üzülür,
Yerlerin kalbi kanardı
Düşünülebilecek en korkunç acılarla
Kanar yüreği kanar vurulmuş kuğu gibi
Tanrı yolunun en acımasız çilelerini çekiyor
Bir çileden bir diğerine geçiyor.
Ne çok dayandın zalimin kabaran öfkesine
Uhut Savaşı’nda kırıldı mübarek dişi
Belânın ateşten nabzı gibi
Miğfer halkaları battı yüzüne
Dahası tuzaklanmış kuyuya düştü
Göğe doğru katmer katmer dumanlar gibi
Acının öfkeli yüreği
Belânın en büyüğü acıdı ömür,
Çile açtı bin pencere
Şeker yiyemedi
Tattı hep zehir
Yahudilerin kıskançlıklarına uğradı
Suikastleriyle karşılaştı:
Kezzap gibi damdan üzerine yuvarlandı taş
Zehirli kuzu eti sunuldu.
Nice ölmüş ve yaralanmışın acısından sonra
Avuçlarından kalbine geçen ateş,
Hareketlenir eller
Coşar ayaklar
Tüm savaşanlardan daha atak
Bin kat daha diri
Kılıç kılıç ok ok
Yanmış yer tutuşmuş gök gibi
Çileler bir zincir olur
Her dakika acı acıya yara yaraya eklenir,
Uçurum kapılarına çıkar yorgunluk
Sen ey yıldızların yatağı geniş gök
Öldürmeyen acı güçlendirir misali
Bir bitimsiz gülüşe hazırlık ağlayışlar
Mazlumun incecik boynu elinde zalimin
Ruh ve beden işkencenin en ağır yükünü taşır
Şeytan pisler niyetlerine
Kalbe takmaz yüze takar maske
Denizin duru maviliğinde kara bir leke gibi
Mermerlerin isi yüzünü kararttıkça Dırar’ın
Birleştirilmiş bin acı bir dozda verilmiş gibi
Kanlı bir göz olur sabahlar bile
Gündüzünde tehdit gecesinde tuzak gibi
Sökülür yüreği
Dişlenir ciğeri
Fırtınalı denizde rüzgârın korsanlıkları
Vahyin çeliğine çarpıp çarpıp gerileyen
Kalbinde ve bedeninde açılan yara gibi
Kanamakta hâlâ kanamakta
Ruhu ve beden lif lif koparılmakta
Kim onun çilesini biraz anlar
Ciğeri üstüne ateş koyar?
DÖRTLÜK
..el-Emin olduğu zamanda
Dostlarıyla doluydu dünya
Peygamber olduğu anda,
Dostlarından boşaldı dünya
-DÜNYADA YANANLAR CENNETTE SERİNLER-
Hem yoksulluğu bölüştü kardeşleriyle
Hem gözyaşlarını.
Oydu bir müminin ayağına diken batsa incinen
Acısını yüreğinde duyan.
O, biliyordu ki bugün duymayanlar yarın duyabilir
Bugün iman etmeyenler yarın edebilir.
Bu dünyanın karası öbür dünyanın akı gibi
Dünyada yananlar cennette serinler
Sildi gözyaşlarını
Yarasını bağladı
Şükreyledi
Ahmed
Acıların bin bir renkli denizinde yelken açmış gemi gibi
Hâlâ limana yolcu taşınır
Acılar bitimsiz iman en büyük siper
Bir müjde gibi sessiz
Onur dağ gibi
Önüne gece koyduğunuz,
Korktuğunuz yere varacaktır gündüz
Gül bahçesine lâyık yüzün ateşe değil,
Çöl silinsin yol bilinsin misali
Bir kum tanesi bile incitmekten kaçınırken seni,
Mekke’den Medine’ye uzanmış vahşi bir diş gibi
Kalbe bir mızrak gibi giren düşmanlık
Durup seyrederken Hamza’ya olanı gök karardı acıdan
Bir ateşten çıktı
Başka bir ateşe girdi
Hiç acısını söylemedi
Fırsat bulup acılardan.
Kesildi ışığı güneşin
Kıyıları oyan gelgiti arttıkça arttı denizin
Yel yaktı saçlarını üzüntüsünden
Ömrün tükenmez gecesi gibi
Her işkencede parçalanan siz değil,
Kalbiniz
Ey, en eşsiz meyveyi sunan görkemli ağaç
Sana taş atıp incitenler az değil.
İşkence en yakıcı rüzgârlı kızıl gece
Bir kuyu ki dibi yok cehennemin
Bir gizli acı kıvır kıvır
Kıvılcımı bileyen sancı
Başka kimin kalbine sığar bu kadar acı?
Ne kadar karanlık olsa da geceler,
İnananlar ve melekler ışığınla beraber
Çile sen sevgiliye şeffaf oda
Maddeye karşı zaferi ruhun
Yollar yapılır yollar
Bu acılı yürüyüşten
Kederin gönülde yaranın bedende erimesi gibi
Çilenin tutsaklığından bir gün kurtulur can
Zalimin isteği döner tersine
Güneş aydınlığı önünde ufuk görünür,
Dilinde bestelerin en güzeli:
Her çile bu yolda yeni bir fetih olur
Savaş alanını yüksekten seyreden kartal gibi
Tenine gömülür
Örtünür işkence
Şiir acılı kanar da kanar,
Şairi imgesiz boyar
Islatır dizelerini gözyaşı
Göğe ait bir kandil gibi
Martının denize değdiği yerde
Ateşten çayırlar ve çimenler
Bin bir çeşit can şekilleri
Candan ümidini keser işkence
Çile mümine sevinç olarak döner.
Kayıt Tarihi : 21.9.2018 23:26:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.