birkaçını yan yana getirdiğimiz portakal sandıklarının üstüne
okuduğumuz gazete sayfalarını sererdik sofra örtüsü niyetine…
gökyüzümüz gece-gündüz bulutlu., kiremitlerin yarısı çıplak
bilirdik ki biz sofraya ne zaman otursak
birazdan yağmur başlayacak…
Hayatta ben en çok babamı sevdim
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
Devamını Oku
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
"sur borusu" denebilirdi şiir diliyle
Keyif ve beğeniyle okuduğum bu güzel esri yazan yürek kaleminizi kutlarım. Emeğinize, yüreğinize sağlık.Saygılar
Uzun zamandır Antoloji sayfasından uzağım. Şiirinizi görüp okuduğumda seneler önceki üslup lezzetini yeniden tattım. Tebrik ediyorum usta kaleminizi, yüreğinizi ve yüceliğinizi üstadım.
Duygu yüklü şiirinizi
beğeniyle okudum
Çocukluğunuzda çekilmiş kısa bir filmi izler gibi oldum. O kadar güzel betimlemişsiniz ki o anı seyrettim sizin dizelerinizle...
Kaleminize, yüreğinize sağlık Cevat Bey.
Gönderen: Abdülmennan Akturk
Alan: Cevat Çeştepe
Tarih: 31.08.2019 20:30
Konu: Yn: NE ZAMAN YAĞMUR YAĞSA .yeni şiir
bireyin duygularının dize olmuş şekli
5 hececileri hatırlatıyor
kalemin daim olsun
Gönderen: Hayriye AygülAlan: Cevat ÇeştepeTarih: 31.08.2019 01:24Konu: NE ZAMAN YAĞMUR YAĞSA .yeni şiir
Merhaba Cevat Bey,
Aslında uygun zaman ayarlamak için yorumumu beklettim.Böyle değerli bir kalemin hakkını vermem gerekiyor diye inandırdım kendi kendimi...
Yaşadıklarımız yazacaklarımıza malzeme yaratır,kullanmasını bilirsek,sizde aynen onu yapmışsınız.
Şiirinizi okurken sizi düşündüm ,ufak tefek bir oğlan çocuğu elinde tahta kasalar diğer elinde eski gazete kağıtları kapı önünde kurmuş sofrasını akranlarıyla,domates,beyaz peynir ve sıcacık somun ya da domates yerine kıpkızıl mis gibi kokan bir karpuz var naylon tabakta...Bizim zamanlar naylon kap zamanıydı,naylon sandalet,su tutmayan naylon elbiseler,vay bee... ,ne zamanlardı?Yağmur bile edepli yağardı,öyle ansızın bastırmaz sel olmazdı.Dağa vuran dolu sel olana kadar davar doluk yana verilirdi.Bir telaş kaplasa da ortalığı,çağıran bağıran arasında erkekler çocukları yana verirlerdi.Yarım saat sonrada sel geçer giderdi.
Bizde yazları yaylaya çıkılır iki aylığına ,ekinlerin hasatı bitince köye dönülürdü.Bizim yaylalar Karadeniz Yaylaları gibi yemyeşil ve modern yaylalar değil.Taş yığını ,bu gün olsa yatmaya korkar insan,taşların arasında her türlü böcek ve sürüngenler mevcuttur.Fakat o yörenin insanları taşınmadan önce keçi kılı yakarak,bazı belli dualar yaparak bilhassa yılanı kaçırttıklarına inanırlar.
Hatırlıyorum,1950'li yıllarda yaylaya çıktığımız zaman annem bir tutam kıl yakar ağzında birşeyler mırıldanırdı.
Sonradan bende onu öğrendim.
'' Moro moro morvizo,
ne layo ne kizo,
kemere darandıko
layo morandıko,
barkerdo ez amo çe ho,
tı barke so çe ho...''
Daha doğrusu yılanları kaçırmak için söylenen bir söylence...Yanık kıl kokusu yılanları kaçırtabilir.
Gözlemlerim yıllarca o taş yığını içinde uyuyanlara bir zararları olmadı yılanların.
Fakat o yaylaların damı topraktı.Kuvvetli yağmurda aşağıya su akardı.Bazen ekmeğimiz sacda pişerken,bazen yatakta uyurken herkesi telaş sarardı.Artık evde leğen,sitil tas ne varsa akan yerin altına koyulurdu.
Yinede yatağımız,elbiselerimiz ıslanır,anneciğim ocakta çalıçırpı yakar kurutmaya çalışırdı.Dağ yamaçları olduğu için dağa vuran yağmur en kısa anda sel olurdu.Bazı yaylalar su yoluna yakın olduğu için felaketlere neden olabiliyordu.Anne babalarımız bizi sıkı sıkı tembih ederdi gidikleri dere kenarlarına götürmeyin,sel sizi götürür demeleri bizi uyanık tutardı.
Ateşi söndürmek günah sayıldığı için ocağımız hep sıcaktı,üşüdüğümüz an ocağın önüne oturur ıslak elbiselerimizi kurutana kadar beklerdik.
Yağmur yağsa,bütün köy çocukları yamaç aşağı dere kenarında selin akışını izlerdik.Telaşlanan anne ve babalar hışımla gelir bize kızar ,davar gibi önüne katar eve götürürlerdi.Şimdi hala hatırlarken ürperiyorum,biz gerçekten doğayla vahşi bir çocukluk yaşamışız,ölüm,sele kapılmak aklımıza bile gelmezdi.
Yağmur yağmaya başlayınca babamla evin damına çıkar luğlardık ki su akmasın.Yinede damdan sızan sular kovaları doldururdu.
Bilhassa dağa vuran yağmurla öyle büyük akardı ki sel üstünde ,kökünde sökülmüş kocaman ağaç gövdeleri,sığır ,koyun ve keçi leşleri ,kocaman kaya parçaları denizdeki gibi çılgın dalgalarla homurdanarak sürüklenirdi çamur deryasına...
Cevat Bey,
Kaptırdım kendimi anılara,umarım rahatsız etmedim.Elinize yüreğinize sağlık,beni çocukluğuma götürdünüz,çok teşekkür ederim.
böyle bir ortamda kıyamet kopmaz.hep güzel yazdı Sayın ÇEŞTEPE.kutluyorum
berrak yağmurlar yağsın uzun soluklu mevsimlerde... bitsin kuraklık...
mükemmel şiir.
yüreğinize sağlık...
Tebriklerimle..
ne kadar yağmur yağsa hiç dinmedi kuraklığımız dün olduğu gibi bugün de.., hiç dinmedi., dinmiyor…
ne kuraklığımız diniyor ne de yaşamla sevişmemiz
bir de şu her gün yeni bir dünya kurma sevdamız
Tebrikler
Bu şiir ile ilgili 30 tane yorum bulunmakta