“İlk defa bir büyüğüm bana şiir gönderiyor ve ogün benim doğum günümdü”
Böyle başlamıştı 22 yaşındaki Buse ile tanışmaları. Dahası o ana kadar hiç karşılaşmadığı, karşılaşacağını hayal bile edemediği bir dünyanın başlangıcıydı bu Şefkat Çağlayanı için. Buse’ye, “Size kızım diyebilir miyim? ” diye sorduğunda “memnun olurum” yanıtını almıştı. Ancak şimdiye kadar kendisine bir hanım kız tarafından “babacım” diye hitabedilmemişti. Artık ona “babacım” deniliyordu. İnanamıyordu Şefkat Çağlayanı.
Buse’nin ona “babacım” demesi için hiçbir neden yoktu. Çok iyi bir ailesi vardı. Anne, baba abla ve 2 ağabeyi onu çok seviyor ve çok nazlıyorlardı. Buna rağmen yüzünü hiç görmediği Şefkat Çağlayanına “babacım” demekte tereddüt etmiyordu. Şefkat Çağlayanı için bu karşılıksız, beklentisiz sevginin en güzel örneğiydi.
Her gün yazıştılar. Yazışamadıklarında biri diğeri için endişelendi. Daha sonra başka manevi kızları da oldu Şefkat Çağlayanının. Onlar için yazdıklarını duydukça “Ben babacığımı kimseyle paylaşamam” diyerek tepkisini dile getirdi Buse. Bu tepkiler Şefkat Çağlayanında değişik duygular oluşturdu. Bir yandan kıskanılmanın mutluluğunu yaşarken diğer yandan manevi kızlarının varlığını bu temiz kalpli kızcağızdan gizlemenin ezikliğini hissetti. Aslında hiçbir zaman da bunu başaramadı. Buse’nin tek kıskanmadığı Gülcan olmuştu.
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta