İnsan bir yerde kalırsa kalır...
Hep kalır. Kurtulamaz... Ne kadar didinse de...
Ne kadar sol yanın sızlasa da etrafın sınır duvarları ile
örülü
Kezzap yarasıdır yüreğin gönül ise bir avize kırığı...
Her gidiş ölüm olur
Annelerin adı okunur
mezar başında,
Martılar bilse ki...
İçimden ne mezarlar gördüm
Biraz sabah çiği, gecenin ayazı ve ezik çiçek ahı
Bulandım henüz yirmisinde bir gencin kederine
İçimi giyemedim hüzün bana bol geldi gece
Yastığım taş, mevsimler hep sarı kesildi Müslime
Ne kadar gökyüzüne baksam
içimin karanlıklarından bir ada görürüm;
Bana giydirilmiş serçenin hüzün türküsü
Henüz karanlıklardan perde aralamamış
biraz da esrik duygular
Her gün aynada baktığım suretim çürür
Elim dokunur çürük yüz yanağıma
Seher çığlığı düşer başıma işrak vaktinde
Bir turnanın çalınır gıdım gıdım
neva şarkısı yağar serçe terine
Bizim oralarda çocuklar bilmez
enginliğini denizin /
Bir fistan maviliğinde bulur
rengini gözlerinin
Rona/
Li her şarî ava dibe şaristanî
Ya Reb hawar, ger ev be şaristanî*
Hayat uykuya daldı toprağın ince kıyımında
Güneşi yüreğinde topla gidelim bu şehirden
Robot resmi çizilmemiş...
Bir ramazan cumartesi günüydü
Sen yoktun ve kırk üç yaşındaydın
Şimdi şafağı karanlık gözlerimin nehirleri taşkın
Bir çavlanın köpüğünden çürük kimyam
Gözlerimde duru gözlerin,
Ağrıyan her gün her yanım
Sen hiç ölme baba!
Sen ölürsen ölür rüyaların rengi
İçimde öyle bir savaş kopar ki
Kehribarı yitirir gözlerim,
O gözler ötesinde bir şehir uyur
Anların anıya döndüğü vakitlerde
uyku tutmaz bütün uykular uzaklara sürgün
ve bir anı vurulur çırpınır ter gölge alevde
Vangölü ekspresi tırmanır,
serseri yalpalar bir dağ doğurur çığlık olur meçhul
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!