KENDİNE BENİM İÇİN BİR GÜL VER
korkma sana aşkı öğretmeyen kendinin
ellerinden tut.
Çok ağrımış kendinin,siyah
ve ayaz kendinin
Hep avuttuğun düşler için bana bir gül ver
Bak,Palandöken dağlarında karlar erimiş,
teknelerle kol kola bir bahar sulara inmiş;
dağlar için,sular için bana bir gül ver.
Bir gül ver söküldüğüm günler için...
-ve önce kendinin ellerinden tut.-
Kendimin ellerinden tutunca,
içimden nehirler gibi akmak geliyor;
yollara çıkmak,yolculuklara bakmak geliyor.
Geberesiy ...
Hangi zamandan kalmaydı bilmiyorum
Küllenmiş sevdaların yangını
Bir vurgundu yediğimiz umulmadık bir anda
Gençliğim tutsak edilmiş umutsuz bir yolda
Hangi insandan kalmaydı bilmiyorum
sözlerin bittiği yere gidiyorum
sessizliğin başladığı yere
tohumun atıldığı yere gidiyorum
çiçeğin otların bittiği yere
bilmiyorum belki kaybolup gidecek bu yalnız adam
sonra mı? sonra...
sonra o gördüğün yıldız artık yalnız kalmayacak
her yasa bir gerçeği
ama
her gerçek bir yasayı değil...
her doğa olayı bir olguyu
ama
İçimde bir ırmağın sesi yankılanıyor nerelerden dökülüp geldiğini bilmediğim.
Önce debisi yükseliyor, sonra ansızın bir sabah güneşi karşıma geçiyor. Coşuyorum boyuna. Kelimeler kelimeleri kovalıyor ve cümle alem keyif çatıyorlar beynimde.
Bazen ırmak, içimde bir yerlerde birikiyor; fakat o yerleri bulamıyorum. O kadar kuvvetli ki, ''artık beni hayata bırak, bana hayatın kapılarını aç, yalvarırım sana! '' diyor. Ve birer birer süzülüyor göz pınarlarımdan ırmağın en sıcak suları. Birer birer... Sonra birer birer olgunlaşıyor ve azalıyorum.
Sokağa çıkıyorum; binlerce, onbinlerce göz pınarlarını görüyorum yüzlerde, sesi yankılanan ırmaklarının. Oysa o gözler güneşi arkasına almış ki ondandır göz pınarlarının soluk rengi... Kelimeleri de anlamlarını yitirmiş, cümleleri ise dokunsam parçalanacak. Ve işte hayatın sırrını veriyorum, beni iyi dinleyiniz: Güneşi karşınıza alın öncelikle. Alın ki ısıtsın içinizi. Sonra buzulların eriyeceğine garanti veriyorum kalbin üstündeki. İşte o zaman bir ses yankılanmaya başlayacak içinizdeki. Bu ses... Evet bu ses, ''ırmağın sesi''...
Çoban köpeğin bile sattı
Tilkilerin kurnazlıklarına seni
Artık hiçbir direği kalmadı umutlarının
gidiyorum bu şehirden
hesap defteri çekmecemde kalsın
tuttuğum balıkları ve ihanetini satar öderim
gereği yok üstü kalsın
kaybedilecek bir şey yok nasıl olsa
Ben gidersem
Arkama bakmadan giderim
Bir dağ ölür
Uçurumlar yıkılır
Ben gidersem
Kalbimin müzesini gezebilirsin artık
Dağınık Sonbahar akşamları
onun yanında bir kaç hüzün hapisanesi
hemen yukarısında duran bu solgun vesikalık...
Kalbimin müzesini gezebilirsin artık
Yazdığım bütün şiirler seninle başlar
Yalnız ve yaşlı bir ağaçta biter sonra..
Boynumda bir zincir, sıkar tüm şiddetiyle
Boğazımda izi kalır bağıramam
Bir çığlık koparda içimde ağlayamam
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!