Son zamanlarda kendimde olan garipliğin sebebini bir türlü bulamadım. Uzun bir zamandan beri şu olur olmaz fikirler, çatışmalar beni deli etmeye yetiyor da artıyor bile. Baş ağrıları, mantıksal gerekçeler, olmaz ya dediğim şeyler karşısında dayanma noktası sınırlarını çoktan aştığımı düşünüyorum.
Şu yalan dünyada felek denen şeyi hiç görmedim ve bizim sokakta da oturmuyor. Içten gelen karişik duygularin duygu ve isyan eşiginin arasinda gidip gidip geliyorum.
Duygu denen şeye sürekli pas atiyorum ama bana pas atana henüz rastlayamadim. Gariplikler esfelesinde ruhumun uçuştugu şu günlerde devasa ruhbanlara yol gösterici olmaktan helak olmuş bir bedevi gibiyim sanki.
Sefillerin duygu büklümlerinin en derinden yaralandığı ve herşeyden önce duygu ve vicdan kıvrımlarından meydana gelen adına yürek denen oluşumun olup da ne işe yada işlere yaradığını keşfedene ne mutlu.
Elbette hiçbirşey sebepsiz yere uzayda yer kaplamiyor ancak şu adina beyin denen ve olur olmaz herşeyin altindan çikan bu kivrimlar toplulugu içinden akan hisler selinin sesi olmuyor yada olamiyor.
Elim yanağımda yıldızları seyrü sefa ederken gecenin delik noktasında ne beyin kalıyor ne de yürek açıkçası.
Sürekli geri oluşumlari hatirlatan o kör noktayi buldugum yerden dügümleyip semanin en ücra köşesinin bagrina firlatabilsem keşke.
Derin yaraların kalp atışlarını duyduğum ve soluklarını ensemde hissettiğim garip yolculuğumun nereye adımlarını ilerletiyor veya beni yine olur olmaz hangi deryaya yolluyor.
Aklımın ve hafızamın almadığı ulu anılar denizi bağrımdan taşıp okyanuslara karışma noktasında. Kendimden sebepsiz alıntılar yapıp ruhumu dinlendirdiğim şu satırlar benim gezindiğim yerden mi yoksa yine gezineceğim yerlerden mi geliyor hala kestirmiş değilim.
Herşeyi birakip onsekizin mizanini yapmaya ne aklim yetiyor ne de şu yaşam pompasi yüregim. Adina kabaca yarimlik dedigim şu hayat denen isimsiz ve ruhsuz şahsiyet benden ne geçiyor ne de geçmiyor hummasi arasinda sanki bana hakemlik yapiyor. Yaşanasi dürtülerimin hepsinini daragaci yapildigi yalan yüreklerin bitecik sahibeleri kendini kalite kontrol ve temizlik sevdasina kaptirip da yutturdum zannedip de yutturamayanlardan.
Olurları olmaz yapan, kendini firavun sanan sevdalıya selam olsun. Herşeyin teskeresinin verildiği şu alemde elbet kalite kontrol elemanlarına da bir yer vardır umarım. Amma hangi acılının elinden çıkar da bilemem ya ustasın ve ustasın nasılsa?
Şu sevdalinin hizla gittigi noktaya bir es verip sonsuza degin trafik polisligi mi? Yoksa gittigi yere ondan önce varip -ben hep burdayım- deyip ense kökünde bitmek mi? İçimdeki sus’a inat şu depreşen yaraya bak! Hangi perdeyi oynadığımı unuttuğum ben gerçekli oyunda yalan ve riyanın adını andığımı hatırlamam olanaksız.
Ölümle yaşam arasinda kalan bir masalin kaçinci versiyonu bu ne bilmek mümkün ne anlamak. Işte başladi nasilsa bu masal.
Bir şekilde ve zor şekilde var olduysam kucaklanmaya hazir yürek pompasini daragacinda sallandirmam ve sallandirtmam nasilsa.
Gençliğin şu sıralar bende vücut bulduğu deryadan manzaralar dinlemektesiniz. Adeta kendi sesinizden ve adeta kendi yüreğinizin sesinden. HER NASIL OLURSA HEPSİ GÖKYÜZÜNDE BİR YERDE KAYDA ALINIYORDUR NASIL OLSA! ...
Divane MustafaKayıt Tarihi : 17.11.2001 14:53:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!