….:Bir şeker de sen kat bu aşka….
İçime çektiğim dehlizlerin can kırıklarında kırılmayacak bir gelecek gördün.
-Gidenlerin gidemediği, gidemeyenlerin gittiği algı ile ruhsal çalgı arasında bulantılarım var.
Yol olmuyor, egoların sıkıştırdığı içsel dağlar.Ben vurgusunu yükleme yakınlaştıran acizlerden uzaktır gerçek kimliğim.
Yol olmuyorsa sol yanına.Biraz iyi niyetin kullanılma tarihinde, talihinde yapılan tahinlerde hainlik olabilir.
Kıyıya vurmuş başka koyunlarda kalma oyunlar var.Algıların dalgasındayım.Islak sensizliğin kurumamış kuruntularındayım.Kurların borsasında onlara benzemeyen reel artışın var.
*Budist cümleleri olan uzak kalışın doğusundayım. Güneşten önce
öyle bir cümle kur ki tüm karanlığımla teslim olayım sana.Bir ömür yüklemi ol ki öznemi öpmesin başka güzeller.
Metruk kentin sulietiydi güzel perilerin viranlarımda sobelenişleri.
Bir ben arınmasının kimlik sorgusuydu. Felsefi bir değiniydi, sana değmediklerimle , diyemediklerimle tematik kaçışlar yakalamak.
Karşı konulmazlığına isyan ediyorum. Bir itiraz gibi değil razılarım.
-Şimdi bütün imkansızlıkların sızısıyım. Cümlelerim, beklentilerim, umudum, gelişin,sözüm sızımdan başlar,
-Sen yine orda mısın demeden demleniyor dünyam.Yaşanırlığın süzgecinden geçirip içsel dudaklarla seni kana kana aşkı içiyorum.
Sen hala gel demeden sana gelmişliğim canlanıyor.Gözlerinde kaldığım anların görüntüsü aydınlık bir hali sürüklüyor peşinde.
Damlaların anahtardı ve ancak sen ağlayınca kendimi toparlardım.İçimdeki dağınık haz çerçiliğini öylece bitirdim.
-Dudak uçlarıyla aşkın savaşını başlatan zamane aşkların kirli yastığında yoklukları arıyorum,yeniden senden vurulmak için.Yeniden varlığına varsıl Mecnun olmak için.Şimdi tenler çöl olmuş, Mecnunlar kent, kavuşmaksa bedava.
Kıyıma vurmuş hazların dil uçlarında cümleler aşufte. Yüklem çok soyunuk.Bir kadının duruşu, cümleleri, sosyal kimliği giyinik değilse, üryan olsa ne yazar ki.
-Kadınsal ışıltısını tümleyen sosyal kimlik, kariyer, bilgi, içtenlik, ehil tavırlar, yapmacıktan uzak eylemler, kendini bulma algıs, kirlenmemiş bilinçaltı ve erkeğini kaliteli aşka, yaşanırlığa sevk eden narinlik, kadınsılık terazisi olmalı kadının.
…Ve gülümsedin. Özetlerimi anlatmışsın.Aradığın, aramadığın, yazdığın, yazamadığın, yazamayacağın yazgının can gülü benim benim dedin.
…Seninle var olmamıştı sensizlik.Benimkisi biraz zordu.Nedense gidişin seninle birlikteyken içtiğim suyun berraklığı gibi içimde öylece görünüyor.
-Bu kadar temiz, bu kadar meleksi, bu kadar üst kimliği temizleyen karakter ağacının dallarını kesemezdim. Küsemezdim.
-Büyük aşkların faklı yastıklarda derin hayalleri beslediğini gördüm.
İmkansızlığın sızısı yıldız olur, sen raks edersin yumulmuş gözlerimde.
Dünyam şimdi ikiye ayrılmış ikilemlerini sen senden kalan her şeye yüklemiş, omzumdaki yükü artırmış.
-Şimdi sevgilerin bin bir çeşidinde seni tümlüyor hayat, belki kalbine düşer benden bir sevgi.Belki son pişmanlık kitabımı alana hediye olarak verdiğim pişmaniyeden yersin cankentim.
Aşklar esmiyor sırlarımda uzanan sıradağlarımda.Ferhat, bağdaş kurmuş bana kızıyor.
…: Şair, bırak cümlelerle dağı delmeyi.Ben ömrümü verdim Şirin’e
Ona kavuşmak için.Her şey meğer kavuşmakmış.Dağı deldim, içimdeki dağı delememişim demek. Önemli olan içindeki dağları eritmek, ya da delip onun kollarına gitmek.Ben var olanın algısıydım.İmkansızlığın sızısına saz ya da aşklı söz oldun.Bir şirinlik hazinesi vardı ona varmak için.Gecem, hecem, dünyam oydu.Başka bir ben’e bulaşmıştım. Ben yok, onun uğruna harcadığım binlerce ben vardı.
-Oysa hiç gerek yoktu, bir ben olsun, ademi, adami, kalbi, olsun. İşte ben de kirlenmiş kimliklerin eşkaliydim. Büyük bir aşka imza atıp sonsuz kaldım; ama onsuz kalmayı beceremedim.
-Onsuz diğer dünyaya teslimlerimle gittim. Şimdi büyüttüğün sevdanın dağlarındasın, cümlelerinle kazıyorsun onun yüreğini.Her sözünde aşkları ağlatan, büyük aşkları da aşan sözler var.
-Şimdi beni dinle, ona kavuşmak onsuzluğu gidermez.Onsuz yaşamamak için onun gibi kal.
-Aşk,onun gibi kalıp onun gibi yaşamaktır.
Ferhat! ! !
-Sus, ben’i de fahri elçi yapma. Ben onsuzluğun sızısıyım.İmkansızlığın imlasını düzelten onlu bir cümlenin içiyim.
Nicedir kitabımı yakan Hülagü’nün kılıcını aradım ve buldum.Meğer kılıç içimdeymiş.İçimdeki çocuğun elindeymiş.Meğer, hazlarım, kinlerim, doyumsuzluklarım, çıkarlarım, ilgisizliğim, bedbinliğim,kılıç olmuş sensiz kentleri fethet dip dünyanın en büyük kütüphanesi Bağdat kütüphanesini yakan Hülagü gibiyim ben de.
-Sen benim dünyamın en büyük kütüphanesiydin.Meğer yakmışım seni.
Yordamdan haberin var mı? Güllerin kül gibi mi hala akar.Hala can kırıklarının kırk ayağı ben miyim?
Bağışlamasız mıdır o narin kalbin. Affedişlerinde saf niyetler akar bence. Bağışlamak şerefinde sözsüz dünyaların var biliyorum.
Gidişlerin bende açtığı dev kazanlarımın sebebi damlalarının şelalesidir.
-Beklemek içsel bir isyanın gönlünde bayrağını asmakla biter.Şimdi vicdanımın direği varken, gönlüne astığım o bayrağı yeniden asmaya aziz oldum.
Tanımsız, isimsiz, sığınmasız sıfatlar yüklediğim isminin önünde kaldım öylece..Nitel sıfatların çeşnisinden sonra adlaşmış sıfatının cümlesinde büyük aşka cümle kaldık bilesin.
Kayıt Tarihi : 6.10.2012 15:14:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!