8 Mart 1955 yılının karlı bir kış günü noktalanan bir aşk hikayesi... Belediye reisinin kızı Ayten' i, zengin bir aile ister oğullarına. Görücü giderler, ertesi gün bütün mahallede duyulur bu. Aynı sokakta oturan Sümerbank'ta memur olan İsmail Demirtürk, bunu duyar duymaz 'Ayten, benim gelinim olacaktı.' diye ağlar. Eşi Zeliha Hanım, onu teselli etmek ister, 'Vermezler ki bize bey.' der. 'Hem Erdal daha öğrenci, olacak iş değil bu, unut...'der. Erdal, Ankara' da askeri öğrenci olarak Veteriner Fakültesine yeni girmiştir, altı çocuklu ailenin tek umudu, en büyük çocuk.
O gün çalışırken birden dayanamaz, işten eve gelir İsmail Efendi; hanımına seslenir, 'Hadi..hadi hanım..Kız olanı, bin kişi ister, bir kişi alır...Mirat Efendilere gidiyoruz akşam, ben Ayten'i oğluma isteyeceğim....'
'Ama' der Zeliha Hanım, 'Ama oğlumun haberi bile yok, ya kızarsa... ya şehirde bir başkasına gönül verdiyse.'
'Olur mu öyle şey! ' diye kükrer İsmail Demirtürk, 'O nasıl söz! İster! '
Gece, Mirat Efendilerin kapısı çalınır, çekinilerek. Zeliha Hanım ne kadar çekiniyorsa da mahallenin büyüğü Mirat Amca'dan ve Sıdıkanımdan divanın kıyısına şöylece ilişir. Utana sıkıla geliş sebeplerini söylerler, içlerinden de kovarlar mı, kızarlar mı endişesi geçmektedir ama Mirat Efendi, kendine yakışanı yapar ve 'Bir düşünelim.' der. O gece Demirtürkler için bitmeyecek bir gecedir.
Öte yanda Mirat Efendi misafirler gidince Ayten'i, evin en küçük kızını, çağırır yanına. Güzelleşip serpildi diye ilkokuldan sonra okutmadığı Ayten'i. 'Bak kızım, seni mahalleden iki aile de istedi... Biri hala okuyor, diğeri zengin, hali vakti yerinde. Ne dersin? ' Ayten, zaten kaç gündür kafası karmakarışık olan Ayten, yüzü kızarık bir şekilde başını öne eğer, gözünün önüne pırıl pırıl üniformasıyla Erdal gelir. Geçende izinliyken annesine gitmişlerdi de kapıdan gelmiş, 'Hoş geldiniz.' demişti. O an, farklı duygular geçmişti içinden ve şimdi babası onu soruyordu ama çekiniyordu babasına cevap vermeye. Mirat Efendi tekrar sordu, Ayten başı önce, yüzü nar gibi kızarık 'Erdal' dedi. Mirat Efendi, onun öğrenci olduğunu, işlerinin zor olacağını biliyordu ama...'Peki' dedi. Ertesi gün, her iki aile de haber almaya geldi. Zeliha Hanım, aldığı 'Olur, gelin söz keselim.' sözünün şaşkınlığı ile eve nasıl gittiğini bilemedi. Şimdi ne olacaktı? Erdal'ın haberi bile yoktu. İsmail Bey, Erdal'a telgraf çekti, Ankara'dan apar topar geldi Erdal... Şaşkındı, ama mutluydu. Babası haklı çıkmıştı...oğlu da Ayten'i beğendiğini ama vermezler, diye hiç konu etmediğini söyledi. Söz kesildi. Tatilde nişan yapıldı. Dört yıl...O okul bitene kadar geçen dört yıl. Ne mektuplar yazıldı, ne ayrılıklar yaşandı, ne tartışmalar....neler neler...Küçük bir şehirdi Yozgat. Öksürsen duyulurdu. Nişanlılar...zor günler geçirdiler...Dört koca yıl..Biter mi denen dört yılda 'Evlenebilirsek...kızımızın adı Serap olsun, bu düş belki bir gün gerçek olur.' dediler ve karlı bir 8 Mart günü gelinliği karların içinde düğün resimlerini çektirdi Ayten ve Erdal'ı...Gittiler ilk tayin yerlerine genç teğmen ve eşi; dört yıl nişanlılığın bir bavul dolusu mektuplarını yakıp yok ettiler. sadece yüreklerinde kaldı yaşadıkları, vuslata ermişlerdi ya artık!
....................
yumuşakbaşlı rüzgarların kanatlarında bir yer bul bana
suyun ışıltılı sesleri aksın bir yanımızdan,
bir yanımızı defneler sarsın...
demir kollarının yumuşaklığında uyanayım sabahları
zeytin ağacının gözlerinde büyürken bir çekirdek
Kadın: Doyulmaz Varlık--
Kadın;
Güzellik olgusunun yeryüzündeki en seçkin nümunesi.
En güzel renk...
En güzel desen...
En güzel çiçek...
En alımlı cazibe...
En estetik...
En güzel resimlenen...
Harika varlık! ..
Kadın;
Sütünü emdiğimiz
Uğruna öldüğümüz
Varlığa erdiğimiz
Gözüne girdiğimiz
Duasın aldığımız
İlk öğretmenimiz...
İlk 'ana'varlık! ...
Kadın;
Balına konduğumuz
Canına yandığımız
Dağları deldiğimiz
Çölleri yardığımız
Bağına daldığımız
Gülünü derdiğimiz
Koynuna girdiğimiz
Sevip okşadığımız
Öpüp kokladığımız
Doyulmaz varlık! ..
Kadın;
Türküler yaktığımız
Şiirler düzdüğümüz
Ağaca kazdığımız
Alnımızda yazımız
Evimizde kızımız
Yüreklerde sızımız
Yârimiz varlık! ..
Kadın;
Sanatta ve tarihte
her dönemin konusu.
İnce ruhun timsali
Zarafetin olgusu
Tanrı'nın hediyesi
Şahane varlık! ..
Kadın;
Hamur yoğuran el
Tarlada rençber
Fabrikada işçi
Cephede bekçi.
Yürekte şefkat
Girdiği yerde bereket
Beşik üstünde nöbet
En asil varlık! ...
Kadın;
Kıymetin bilmediğimiz
Sokağa ittiğimiz
Magazin ettiğimiz
Kanına girdiğimiz
Cefakâr varlık! ..
Kadın;
'Dişi amele'deyip
'Süs'diye sunduğumuz
İsyana sürdüğümüz
Satılık gördüğümüz
Ücret ödediğimiz
Hüzünlü varlık! ...
Kadın;
Elleri öpülesi
Yoluna ölünesi
Cennette görülesi
En şanlı varlık! ...
Kadın;
Sığınılacak liman
Sıcacık...
Değil sadece bir gün
Her zaman...
Her saat...Her an
Muhtacı olduğumuz
Sayıp koruduğumuz
Erilmez varlık! ...
-değil bir gün her gün kadınlar günü olsun-
Dursun Elmas
Okudum okudum bir daha okudum ve bu güzel öyküye konu olan sevdayı saygıyla alkışaldım.Merhum Erdal Komutan'a rahmetler,Ayten Hanıma uznun ömürler dilerken kızlarına ve diğer çocuklarına mutluluklar diliyorum.8 Mart bayramınız kutlu olsun sayın hocam.
İster gerçek, ister hayali ve isterseniz uydurulmuş olsun ne zaman ki bir aşk öyküsü yazılır ve anlatılırsa muhakkak ki başrölünde bir kadın vardır.Kadının olmadığı bir öykü düşünülemez ve böyle bir öyküde bir lezzet ve bir çekicilik te aranmaz. Hasılı kadının olmadığı bir ortamda sürdürülen yaşama da yaşam denmez. O halde kadınlar her zaman baş tacıdırlıar. Bir günle anılmaları haksızlıktır. Hergün kadınlar günüdür derim ve bütün kadınlar gününü kutlarım. Böylesi güzel bir öyküyü sizin kaleminizden okumakta ayrı bir zevk Serap hanım, sizide yürekten kutlarım.
Bu şiir ile ilgili 3 tane yorum bulunmakta