img src='http://www.artacademy.com.tr/yarisma/resimler/B43.jpg'
font face='Times New Roman' style='font-size: 13pt' color='#243630'
Saatlerdir yürüyordu. Sirtindaki gömlek ter içinde kalmisti, ayaklari bedenini çekmiyordu ama o, tükenen umutlarina inat, nereye gittigini bile bilmeden hep yürüdü...Artik nefes alacak hali kalmayinca, bir an durdu.Neredeyim, dercesine etrafa bakti ve gördügü ilk duvara oturdu. Insanlar, onu fark etmemisti bile. Herkes, kendi hayat telasi içindeydi. Kimsenin gözleri sevinci vermiyordu ama sanki kendisi tekti bu dünyada... Yasamin kendine vurdugu bu darbeyi içine sindirmesi kolay olmayacakti.
Kalkti bu sefer deminki adimlara inatmis gibi agir agir yürüyordu...Sanki adimlari düsünüyordu onun yerine. “Ne yapmaliyim? ”....Bu soru beynini kemiriyordu.
Kapiyi açmak için elini anahtarina atti ve o kavga aninda anahtarini almadigini hatirladi...Kapinin altindan isik siziyordu...Cesaret edemedi kapiyi çalmaya...Gidemedi de...Yüregi sanki o evde kalmisti...Bu muydu yasamak? Güvenmek bu muydu? Öyle oturdu bahçelerindeki sezlonga...ve düsünürken uyuyup kaldi....
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.