Buğulu Camlar
Sisli bir gecede yürüyorum yalnız başıma,
Florya’nın köhne zenginliği ve karanlık sokaklarında.
Köpek yalnızlığıma köpekler de alışık...
“Hey gidi koca ben, yazık ki ne yazık! ! ”
Diye alaycı bakışlarının arasında.
Yalnızlığın dinginliğinde yürüyorum kaldırımlarda...
Sigaramı soluyorum Aralık’ın ayazında.
Sise duman üflüyorum inadına inadına.
Ha, bir de nefesimin dumanı var soğukta...
Bacalar, kalorifer kaçakları, asfalt araları da,
Bunca dumandan köpeklerin bile aklı karışık...
Yere bakan başımı anlamsızca kaldırdığımda
Seni görüyorum gözlüğümün buğulu camında.
İşte duruyorsun karşımda.
Karşımda çok ama çok uzaklarda.
Net seçemiyorum yüzünü artık;
Resimlerin de yok ki başucumda.
Belli belirsiz bir ışık,
Gidip gelen bir görüntü sanki ekranda...
Ya sesin? Kulağımda eski bildik bir tını,
Ah bir çıkartabilsem...
Duymaya çalışıyorum fısıltını.
“Az bağır biraz, heyyy! ! ” de desem,
Duyuramayacağım sesimi apaçık.
Aldığım gri mont üstünde, füme kot altında.
Hep yaptığın gibi her ayrılığın sonunda,
Şaşırmadım, yine uzatmışsın saçını.
Fön de çektirmişsin, açılmış ama rengi azıcık.
Ne yalan söyleyeyim, çirkin geldin ilk bakışta.
En son seni görmüştüm mahkeme koridorunda.
Yeni hayatın ve yeni damat yaramamış sana anlaşılan.
Verememiş sana verdiklerimi bile bir an...
Göremiyorum gözlerindeki mutluluk ışıltını,
İtiraf etsene düpedüz mal gibi kullanıldığını.
Ya da onu bal gibi kullandığını..
Haşa! Gerçi olmaz ya benden salağı,
İstediğin yere, sür şimdi atını.
Evine ve eşine sadık olmayan ben değildim ilk başta.
Nedense altından hep beni çıkarttın kaldırılan her taşta.
Hayırdır, seçkin (!) anan da yok yanında?
Onsuz da yaşayabileceğini anladın demek sonunda.
Yok yok..Anlasan şaşarım, takılıyorum dalgasına.
“Anasına bak, kızını al” dememişler boşuna.
“Alla beni, pulla beni” diye dansederek
Evlenmiştik bağıra bağıra.
Şarkıları gerçek ederek,
Sonunda bıraktık aşkı “ikinci bahar”a.
En nihayet köpekler farketti bari seni..
“Kaç, kaç, ısıracaklar! ” diyemedim ki..
Fena ısırdılar nolmuş yani?
Hey gidi koca Doktor, ısırık ki ne ısırık..
Dulluğun üstüne bir de oldun pısırık.
Etin budun gibi saçmalıklarla dolgunsun.
Açılıp saçılacak kadar artık sen olgunsun.
Ben senden her yönden fazlayım der dururdun.
Hiç doktorla helvacı çırağı (!) denk olur mu?
Aklının erdiği tek şey hep para puldu.
Ona buna yazdıklarınla beni rezil mi ettiğini sandın?
Rezil olan sen ve diğerleriydi, maalesef yanıldın.
Vitrindeki bibloyla hint kumaşını karıştırdın.
Aklıma yeni geldi gözlüğümün camı buğuluydu.
Üstelik hava da puslu mu pusluydu.
Gözlüğümü çıkarıp, sileyim geçmişim gibi,
Şimdi çok açık gözüküyor geleceğin dibi.
Isırılıp kaçtın sanmıştım birden kaybolunca,
İt iti ısırmazmış meğer dost olunca.
Hava ısındı birden, ne sis kaldı ne köpek...
Gerçek aşkı buldum ben, gerisi neme gerek?
25.12.2002 FLORYA / İSTANBUL
Yavuz AlkanKayıt Tarihi : 11.5.2006 00:28:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!