sana aşık olmak, Ruhsar
kapanmayan bir yara gibi içimde
geceyle mühürlü bir öpücük
ve sonsuzluğa açılan çatlak bir pencere.
kalbin atarken çan sesleri gibi
s..kt.r ettiğim
dünyanda...
iki kişi olmanın
hiç bir manası olmadığını
dün gibi bildiğimi
serçe kız uyudu
hiçbir öpücük onu bulamadı
duman ve büyüler içinde yürüdü
sis ve böğürtlenlerle örülmüş
zihninin derin kıvrımlarında
uyandın taşların soğuk dilinden,
ruhu çatlarken sessizliğin içinden.
gölgeler fısıldar eski duaları,
zaman, kendini kemiren bir yara gibi.
köprüleri severdim
havada duran
kuşları
ve
balıkların sırtını
soğuk parmak uçlarıyla
soğuk mavi havada dumanı tüten
yavaş, yumuşak, tatlı nefesini veriyor.
boş bir arsada bir ankesörlü telefon
bir şekilde hala çalışan bir kalıntı
etrafındaki lekeli cama haiku yazıyor
Bükreş sabahı donuktu,
Tramvaylar bile yorgun,
Yalancı keçisalı’nın ceketi buruşuk,
Gözlerinde eski gurur.
çılgın zamanlarda eğri büğrü yollarda yürüdü,
kalbi güm güm atıyordu ve gözleri soylu tükenmiş yıldızlarla doluydu...
1insan2binyirmi3
kanaviçe karelerine bir top gül nakşettim
kokusunu herkes kokladı
ama
deve dikenleri tohumlanmaya başladı bulutlu kafası
uzun yabani otların ve uzun çamların arasında masalsı kışın lekeleri gibi kremsi soluktu
çocukluğunun ince ucunda
yabani bir gül gibi solgun ve sessiz bir kız...