Bu sana son şiirim.
Ruhum, gözyaşlarımın fanusuna
hapsolmuş gibi, damlarken erimekte.
Bir figan kaplamış sır düğümlü ahımı.
Sen say ki sen sen değil, ben ben değilim.
Aç kollarını kucaklamak istediğine
ve nefretten arındır(abil) dırdığın yüreğine sar.
Bir kelebeğin kanadında gez istediğin her yeri.
Tüm çiçeklerin kokusunu çek o mahsun gönlüne.
Uzan toprak anaya, uzan da gör beni bir akşamüstü.
Gör ki mehtaba düşmüş bir gül siluetini çizme çabasında olduğumu,
tüm bilinmedik renklerle taş kalbinin üstüne.
Say ki ben hiç olmadım
mutfaktaki masayı silerken.
Yere düşen cam bardaklardan seslenmedim kırılırken.
Say ki tozlu raflarda sararan
okunmadık aşk kitaplarının önsözü olmadım.
Hayatının baharında dondurduğun şekline
hiç bakmadım duvara astığın çerçeveden.
Kapını çalmadım, meyveni soymadım.
Say ki leb-a leb sevdanı taşımadım
sırtımdaki sorumluluk yükünün üstünde.
İşte öyle gönül…
Bu sana son şiirim desem de…
Karadeniz fırtınasında kabaran yüreğimin aksinde
sanki Ayder dorukları;
Lakin dumanlı, yağmurlu.
Belki de bir Uzungöl dinginliği var
suya aksi düşmüş minarelerin sedasında;
ya da çamlıbellerin yorgun yolları…
Bilmem kimleri yıllarca taşımanın teriyle.
Belki bir Akdeniz çılgınlığı,
ya da torosların yalçın kayalıkları.
Kim bilebilir, nerden bilebilirim ki hangisini yazacağımı.
Bu sana son şiirim desem de…
tanımak için yeniden kendimi
ya da sendeki beni;
Yazacağım,
elim tuttukça, yüreğim çarptıkça,
yaşadıkça, yaşlandıkça…
Yanımda yürüyen yaşıtıma “Babanız mı? ” diye sorulana dek.
Belki de “dedeniz mi? ”
Ve mısralarımın nihayetinde, yeniden başlayacağım yazmaya
Bu sana son şiirim desem de…
Kayıt Tarihi : 1.4.2011 11:09:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Hikaye bu ya.. şu an ve saatte bir karalama olarak ve kontrol etmeden yazdım ve yayınladım işte...
TÜM YORUMLAR (2)