İçime oturmadı hiçbir şey
Bu gidiş kadar.
Ne o eski şiirler, ne yıllanmış şarkılar.
Hiçbir şey bu kadar dokunmadı bana.
Önce çocukluğum kenar mahallelerde,
Çatısız, bacasız kerpiç evlerde.
Bir şarkının yalnızlığına çalarken düşlerim.
Kirlendi çocukluğum ayakkabı boyasıyla karalanan ellerimde.
Ve akşamları karanlık zift rengi.
Yazdığım şiirlerle kirlettim kağıtlarda sarı rengi.
Ayaklarından asılı hayatların kan damlası düşlerinde
Ve anne ve babamın gözleriyle gözlerimi öpüşlerinde,
Saf ve masum yaşayıp giderken ben
Çocukluğum olmayan uçurtmalarımda vuruldu.
Ve bu adamın adı ta o gün yalnız konuldu.
Sonra gençliğim, delikanlılığım, en deli çağım.
Aşkı, sigarayı ve kavgaları tanıyışım.
Önce hoşlanmak varken kitabımda aşkın da girmesi.
Ve hala kulağımda bana hiç kızmayan babamın bağıran sesi:
‘Ne de çabuk büyüdün? ’
Ne de çabuk büyümüştüm oysa ben.
Ellerim nikotin kokuyordu artık.
Ve sokaklarda bağırıyor, çağırıyor, kavgalara giriyordum.
Oysa büyümüştüm ben bıyıklarım terliyordu.
Ve gönlüm artık aşktan yana şarkılar söylüyordu.
Sonra duvarlarını tanıdım şehrin her sokağının.
Ve bir idam sehpasında durmasını rüyalarımın.
Hasrete çalan bir aşk renginde ağlayamamanın,
Gururumun beni ağlatamamasını tattım.
Oysa hiçbir şey bu gidiş kadar dokunmadı bana.
Ve şimdi yaşlandığımı hissediyorum bu genç yaşımda,
Ellerimde titreme ve dudaklarımda bir nikotin sevdası.
Ve sen benim içimde hala bir idam sehpası.
Çoktan çektin umutları altımdan ama,
Bu beden yıkılmadı.
Ben ne kadar dokundu desem de;
Bu Gidiş de dokunmadı.
Mayıs 2000
Kırıkkale
Kayıt Tarihi : 9.9.2009 14:33:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

TÜM YORUMLAR (1)