Hangi pencereden bakarsanız bakın, nasıl yaşarsanız yaşayın, hayat başımıza gelen en karmaşık deneyim bence. Sırrını da çözen olmamış zaten. Ne garip bazen en büyük mutluluğu da en büyük acıları da yaşatan aynı kişidir. Keşke ilk tanıdığımız, ilk güvendiğimiz andaki gibi kalsa hayatımıza girenler. Kirlenmemiş, temiz, güven kokulu ve mutluluk verici. Sonra bir şey oluyor, ne oluyor bilmeden büyü bozuluveriyor. Bozuluyor işte. Sanırım aşk gerçeklere bizi kör ediyor ve bu büyünün etkisinden kurtulup da gerçeklerle yüzleştiğimizde yaşıyoruz en büyük hayal kırıklıklarını. Aslında bazen de bile bile lades diyoruz. Sonunu görüyoruz ve her defasında aynı sonu yaşayacağımızı bile bile körü körüne gidiyoruz hatanın üzerine. Yine yeniden makinist filmi başa sarıyor ve biz ''Bunu bir kere daha izlemiştim.'' diyerek yeniden arkamıza yaslanıp izlemeye başlıyoruz. İzlememizin çok basit bir açıklaması var aslında. Sadece umut ediyoruz'' belki bu defa' diye. Fakat bu film mutlu sonla bitmiyor elbette. Yine koca bir kayaya çarpıyor Titanik gemisi. Aptallık olarak nitelendirebilirsiniz belki.
AŞK YALANI EN İYİ PAZARLAMA SANATI.
Ve hepimizde bu güzel yalanı gerçeklere kör olan gözümüzle bakıyoruz. Sonrası mı? Güle güle yaşadığımız yalanlar acı acı çıkıyor bizden. Koca bir enkaza dönüyoruz sonunda. Elimizde gözyaşlarımızı silmek için bir mendil ve yüreğimizde koca bir yara daha. Bir darbe daha alıyoruz. Her defasında sendeliyoruz, her defasında bir balta daha değiyor bedenimize. Yine yaralanıyor, yine acıtıyorlar içimizi. Sanırım biraz beceriksizim aşkta. O kadar seçici olmama rağmen yine de yanlışlar yapabiliyorum ve ben aşkı çok önemsiyor, ciddiye alıyorum. Hatam burada olmalı. Ya da benim aşkım şimdiki aşk safsatalarına uymuyor. Ondandır çekip gitmelerim. Aşk oysa; insanı yüceltmeli, yeni değerler katmalı, hayatına anlam katmalı ve kesinlikle huzuru, mutluluğu getirmeli. Şimdiki aşklar cüzdana eş değer neredeyse. Zor ve gerçek bir aşkın peşine düşmeye de bazılarının yüreği yetmiyor maalesef. Nasıl varlık içinde her şeyi alabiliyorken insanlar; şimdilerde aşklarda öyle ucuz, sıradan, birbirinin aynı ve hemen tüketilmesi gerekli. Bu yüzden gerçekten sevmeyi bilenler yüreklerini gizlemek zorunda. Onu da alıp tüketmesinler diye.
Huban Asena ÖZKAN
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta