Aslından başka nüshası yoktur bu sayfanın,
Maviyi unutmasın deniz, suda boğulmasın balık
Doğmasın gündüzü kayıp öksüz bir karanlık
Bu öykü hepimizin…
Silelim bir akşam takvimlerden ölüm yıldönümlerini
Bu sabah yeni baştan ayarlayalım saatleri
Bu acı hepimizin…
Uyuyakalsa sonbahar
Sarartmasa saçlarını yaprakların
Bir deniz “8.10 vapurunu” kaçırsa
Mühim bir işi çıksa rüzgârların
Rahat uyusa bir nehrin omzunda ağaçlar
Yeter ki devamsızlıktan kalmasın barışlar…
Silelim denizsiz şehirlerde martıların gözbebeklerini
Bu sabah maviliklere boyayalım her şehrin göbeğini
Bu hasret hepimizin…
Yürüyebilir karlar üstünde unutulmuş gölgeler
“göğe bakabilir” birlikte güller ve dikenler
Kurutabilir kasımlar ıslak yosun gömleklerini
ve sevebilir yosunlar güneş yanığı mevsimleri
Yorgun düşebilir bulutlar bir sonbahar
Yeter ki devamsızlıktan kalmasın barışlar
Çıkaralım kalın kaplı sözlüklerden yaşamanın zıttını
Bu sabah yeni baştan düzenleyelim tozlanmış kitaplıkları
Bu şiir hepimizin
Rüzgarlar taşır nefesinde bulutların yazgısını
Sarışın yalnızlığında bekler eylüller;
Kirli sakallı bulutların delikanlı gözyaşını
ve derkenarlarında saklar başaklar;
Kurak bir toprağın acısını
Elbet diyorum… Bir gün elbet!
Barışın beyaz iklimlerinde unutacağız
Kurşun desenli karasal yaralarımızı
Çünkü acının her türlüsü soğuk
Çünkü biliyorum bir çocuğun diz yaraları kadar acı
ve yamalı pantolonları gibi utanç verici bu ölüm salyası
Oysa çikolatalı ekmeğini buzdolabında unutacaktın
ve sütünü nazlanarak yudumlayacaktın
Kardeşinden saklayacağın oyuncakların olacaktı
Kim derdi ki ömrün bir yudumluk
“Aşk olsun sana çocuk”
Uğurlayalım bir sabah güneşinde ihtiyar karanlıkları
Bu sabah yeni baştan uyandıralım çocukları
Bu aydınlık hepimizin
Yer çekimine yenik düşmez güvercinler
Koca bir ormana sarılabilir bir çınarın gölgesi
veya uyuyabilir tüm kuşlar
Haki saçlı bir yaprağın terli avuçlarında
Susturalım silahları ceylanlar suya indiği vakit
Silelim kan izlerini çayırların çocuksu yüreğinden
Bu sabah son kez havalansın güvercinler avcı kafeslerinden
Bu orman hepimizin
Bir sınırdan daha fazlasıdır bir nehir, iki ülke dudağından geçen…
ve yalandır kıta sahanlığı çizgisi
Aynı kara sularda yüzebilir iki ülkenin gövdesi
Ve bulanmaz okyanuslar
Kirletmezse silah fabrikaları gökyüzünün yüreğini
Biri silmeli artık diyorum
Biri silmeli haritalardaki tüm çizgileri!
Çıkaralım bir coğrafya dersinde yeryüzünün bu çizgili gömleğini
Bu sabah yeni baştan çizelim dünyanın kaderini
Bu yazgı hepimizin
İlla da görmek gerekse bir şeyleri
Bir gölün büyülü kıyısında uyuyan sazlıkların yeşil gözlerinde
veya ilkbahar cümbüşlü bir tabelada görelim rengi;
ve sadece sözlüklerde ayıralım dilleri;
Çünkü takılmaz hiçbir uçurtma gökyüzünde dikenli bir tele
ve karışmaz hiçbir kuş illegal bir sınır ihlaline
Bu gök hepimizin
İçinde kimlerin yaşadığını bilemediğimiz bir ev vardı
ama belliydi çok mutlu oldukları
yaz kış tüten bacalarından,
Evin yanından büyüyerek geçerdi bir nehir
bir de kahverengi sıralarda unuttuğumuz bir isim bir şehir…
O zamanlar gülümserdi güneş, uzak dağların ardında
ve biz de gülümserdik
İlkokulun “yumurta kokan” bazı teneffüs aralarında…
Çıkaralım ilk resim dersinde çantalarımızdan suluboyalarımızı
Bu sabah yeni baştan boyayalım ebemkuşağını
Bu ev hepimizin
Bir kez düşmanlık girdi mi toprağın kanına
Altında yatan da ölüdür üstünde koşan da
Bir gün tomurcuklar da sevebilir kapkara zemistânları
Asıl marifet “sevmek”5 te yatar yaratılanı
Çünkü biliyorum nüshası olmayan bir sayfa bu dünya
ve yine sevebiliriz bu çizgili sayfada
Bitirelim bir bayram sabahı tüm kırgınlıkları
O sabah serelim dünyanın her ucuna hiç kirlenmeyecek barışı
ki yoktur bu sayfanın aslından başka bir nüshası
Bu dünya bizim
Bu barış hepimizin…
Murgul/31 Mart 2017/00.36
Özer AltayKayıt Tarihi : 4.11.2017 23:51:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!