İstanbul, öyle yalnız bir ceylansın ki, tuzağa düşürülmüş,
gözlerime gerilirken martılarının çığlıkları
akşamlarının fırtınasını kopartıyor gövdem,
unutulmuş bir mektup oluyorsun soyunduğunda geceyarısını
inerken yorgun düştüğüm bir merdiven oluyor sana duyduğum aşk!
Bahçelerin ormandan kopartıldı çoktan
Kaderde senden ayrı düşmek de varmış
Doğrusu bunu hiç düşünmemiştim..
Seni tanımadan
Hele seni böyle deli divane sevmeden
Yalnızlık güzeldir diyordum
Al başını, kaç bu şehirden
Devamını Oku
Doğrusu bunu hiç düşünmemiştim..
Seni tanımadan
Hele seni böyle deli divane sevmeden
Yalnızlık güzeldir diyordum
Al başını, kaç bu şehirden
İstanbul için yazılmış güzel bir eser.
tebrikler
yine son olarak irticalen aklıma gelen şu
bahçelerim bahçe bahçe
domatesler akçe akçe
ben atama doymadım
doysun kara topraklar
şiirle kalınız
sevgili ahmet erdem
bu yazdıklarımız şiire hakaret falan değildir...
küfür de değil.
şiir üstüne şiir.
sevgiler dünyanın bütün şiirlerine
Çoktandır yapmamıştık bunu. Bu gece yine Ahmet Bey'in mesaj silme gecesi olacak anlaşılan. Ama kafatasımın içine dönerken bulduklarımla korktum, dışarı kaçtığımda ellerime bulaşanları da buraya silkeliyorum. Mesaj silme kolay gelsin Ahmet Hocam :)
İşte elime bulaşanlar:
Boynumda, gecenin saydam elleri,
On adım ileri, on adım geri...
Uzakta, durmadan sönen ışıklar,
Altı yön, bir ayna, kemik ve deri.
Çözümsüz muammâ çöz beni diyor,
Beynimin sol yanı sağını yiyor.
Canı sıkılıyor cansız maddenin,
Sessizliğin sesi gırtlak istiyor.
Korkmaktan korkmaktır en korkunç tasam
Ne zaman bir ayna önüne varsam.
Ya, eğer aynaya ben bakmıyor da,
Aynanın ardından ben bakıyorsam!
Bir duman, derince... Bir soluk, ince...
Bilirsem, hediyem yeni bilmece:
Kurgusuzluktaki, bu kurgu niye,
Eşyâda hüzün ne, nedir eğlence?
Hiç olmamışlığın olmuşluğu ne?
Sonrasız olanın 'şimdi'si nerde?
Nerde sigaramın yanmamış hali,
Bugün neden varım, yoksam ilerde?
Sağ elim sol eli masaya çekti,
Sol elim kendini geriye çekti.
Elli bir, elsiz bir, iki masa var,
Elli mi elsiz mi daha gerçekti?
Nasıl an oluyor olunca geçen,
Niyetsiz hâlime, kim, niyet biçen?
Bir eylemsizlikte nedir ilk eylem,
Nasıl düşünülür hiç düşünmeden?
Yapabiliyorsam istediğimi
İstemek isteyen benim, değil mi?
Hadi, çıksın biri, anlatsın bana
İstemeyi nasıl istediğimi!
Sayılan hükümsüz: sonsuz sayıda
Yerin altı, üstü, yıldız, ayı da,
Bilmeyi biliyor, öğreniyorum,
Niye bilmiyorum unutmayı da?
Uyku, uyanıklık bir garip durum.
Soruyu kendine soruyor sorum:
Ayıkken uyuyor, düşte yürüyor,
Rüyâlarda niye uyumuyorum?
Gözlerim, görmede küçük bir kısım:
Işık ve sinirler: Mesele taksim.
Beynimdeyse bütün bu görüntüler
Evrenin dışında mı kafatasım?
Bilen, bildiğinden olursa üstün
Kendini bilirsen, kendinden üstün
Kısır döngüleri de bilen sorar:
Tanrıcık, Tanrı'ya sen niye küstün!
Bilinen iyidir, bilinmeyen pis!
'Gelmemiş gelecek' en sevimsiz his...
Atmamış bir nabız, atmış bir nabız
Önce ben, sonra ben: birbirine küs.
Herkese koşarak gelen, ey sabah
Benden istediğin ne tür bir îzah,
Gözlerim daldıkça bana sunduğun
Uykusuz bu uyku nasıl bir mîzah!
bana
neden açtırdın
mektubunu
ey aşk
o büllbül deresinde
öldürdün beni
kondurdun
soldurdun beni
gül idin
öptün
rana dondu
öptüm
mehtab-ı an
bülbül ile saba dondu
bana neden açtırdın
o zamansız
ellerini
Naci, dörtlüğü üstünde biraz daha çalıştıktan sonra sana ithafla sayfama asacağım. Ama sana uzun ve hayırlı bir ömür diliyorum. İyi geceler. Ben kafatasımın içine çekiliyorum... Dışarısı beni rahatsız ediyor...
Dinmeyen elemle yanmak
Söyle; bir yalan değil mi?
Yâri kaybedip avunmak
Neyle... Bir yalan değil mi?
Söyle türküler, ağıtlar,
Yaşla damgalanmış antlar,
Zarfında solmuş kâğıtlar
Böyle bir yalan değil mi?
Her bakış, içimde kurşun;
Akıp giden zamâna karşın
Kaygısız ve şen duruşun
Şöyle... Bir yalan değil mi?
Hangi gülle soldu bir bağ?
Hangi kışla öldü bir dağ?
Yokluğumda kalmamak sağ
Söyle; bir yalan değil mi?
Sonluluk, seninle gerçek
Gözlerin, saçında çiçek...
Dün olup geçip gidecek
Öyle bir yalan değil mi?
Titreşen ışıklı gökler...
Mehtâba kayıtsız bu yer...
Söyle; aşk, içindeki her
Şeyle... Bir yalan değil mi!
gecenin bir yerinde
ağaca as ellerini
indir
asıldım desin
ellerin
ölüm
bir elma
bir armut
bir arnavut kaldırımı çoğu zaman
henüz yürünmemiş
batır
çıkar ayaklarını aya
yüründüm desin
ne ut
ne tambur
dede
efendi de değil
dünya
nk
kutlarım büyük bir zevkle okunuyor dizeler
ekrem bozkurt
Sanki bekliyor gibi kulak verdim bu sese:
Diyordu ki hayatta tek bir gerçek var; ölüm.
Onu da dağıtıyor sabah akşam herkese,
Sanki sadece bize vermiyorlar be gülüm!
Bu şiir ile ilgili 52 tane yorum bulunmakta