İstanbul, öyle yalnız bir ceylansın ki, tuzağa düşürülmüş,
gözlerime gerilirken martılarının çığlıkları
akşamlarının fırtınasını kopartıyor gövdem,
unutulmuş bir mektup oluyorsun soyunduğunda geceyarısını
inerken yorgun düştüğüm bir merdiven oluyor sana duyduğum aşk!
Bahçelerin ormandan kopartıldı çoktan
Kaderde senden ayrı düşmek de varmış
Doğrusu bunu hiç düşünmemiştim..
Seni tanımadan
Hele seni böyle deli divane sevmeden
Yalnızlık güzeldir diyordum
Al başını, kaç bu şehirden
Devamını Oku
Doğrusu bunu hiç düşünmemiştim..
Seni tanımadan
Hele seni böyle deli divane sevmeden
Yalnızlık güzeldir diyordum
Al başını, kaç bu şehirden
Nesi varmış şimdi bu istanbul şiirinin..Herkesin İstanbulu kendine güzel.
Üstelik bu şiirdeki istanbulu da sevdim ben.
Mesela çokları beğenmez ama Metin abimin istanbulu da çok güzel gelir bana yani..
:)
yitikçi
hadi git azıcık istanbul iste
kosunlar o denizi bir çanağa
bir çıkına elesinler o günlerimi
o yazdan üsküdar'dan ne kaldıysa elif'ten
doldur ceplerine
onlarda yoksa komşularında vardır
tanırlar sevinirler
beni bay metin gönderdi, de
METİN ELOĞLU
Tam bir curcunuya dönüşmüş yine... En iyisi, bir daha bu sayfayı açmamak ve bir kelime dahi yazmamak gerek diye düşünüyorum, kendi adıma.
İSTANBUL,öyle yalnız bir ceylansın ki tuzağa düşürülmüş...
ne güzel anlatıyor İstanbul'un hüznünü..
bir bahçeydim altıncı tepesinde bu şehrin
güze meyilli güller açardı Çamlıca'da seni kaçak öpüşümde
enine yırtıyordum yurdumu inkar eden her atlası
kaçak rüyalarımın ülkesi gibi kokardı dudakların...
Üsküdar sabahlarında ağız dolusu özgürlüktü serçe nefesin
gölgemi kanatıyordum vapur ardından uçuşan martıları görünce
bir fresk gibi kazınırdı aklıma yüzün ardınsıra
giderdin kaidesiz bir heykel gibi kalakalırdım
İstanbul'un uluslararası kara sularında
her giden vapurun ardından biraz daha kırlaşırdı ömrüm
kaygıdandı saçlarıma düşen aklar
uluorta ve dımızlak bağırırdım;
'seni seviyorum ulaaan, hem de tek başıma..'
kendi masalında bir kırıntıydı oysa gönlüm..
Fatih! kusura bakma n'olur
İstanbul'u ince belli fahişelere hibe ettim
anason kokusu yayılsın diye sevişgen ruhlara
fethedilmemiş bir şehir alacağın olsun
ve şuh kahkahalarla güz bahçelerine dönen
geceler içinde:
itiraf edilememiş her aşkın vebali boynuma olsun..
bana neyden söz etmesin hiç kimse
ruhum sızgılı bir arpın nağmesinde depreşir
ve bin dirgen kırılır içimde kanamalı masalların ardısıra
çünkü;
en çok karanlıkta korkarım gülün renginden
genzime yanık ve kuru gül kokusu yayılır
taşları haylaz çocuklarca törpülenen
metruk ve naaşsız bir mezarım
tadını çoktan unuttum bu kekre hayatın
ateşler ve güller içinde bırakın beni
ki nice özgür ülkeye sundurmadır kanatlarım..
gece ve karanlık bir mezardır tarih olsun
yerse yesin beni anka yalazı;
beni yarınsız ve yersiz ve
'şarkısı çığ tutmuş' çocuklar anlatsın....
Ben u Sen..
Söz konusu İstanbul ise şiir teferruattır... Dilinize, gönlünüze sağlık diyelim...
harika. o zamandan bu zamana ne değişti her gün biraz daha çaldılar güzelliğinden İSTANBUL. Farklı imgelere rasladım. eski tarihi sokaklarında sanki gezindim bir soluk gibi tarihten gelmişti dizeler.
imge ve teşbihleriyle güzel bir anlatım olmasına rağmen serbes şiirde olması gerekn ses ahengini yakaayamamış bir şiir..sanat adına saygımla
Yağmur olup düş toprağa
Yeşil bir renk ol yaprağa
Başlamadan sen solmağa
Sen gönlünü Allah'a ver
Arı olup uç çiçeğe
Ballar taşı sen peteğe
El başlasın yemeğe
Sen gönlünü Allah'a ver
İmgeler oluşturulurken akla,mantığa , tabiat olaylarına vs. uygun olmalıdır...Olmasa da olur diyenler bize her zaman :DAM ÜSTÜNDE SAKSAĞAN VUR BELİNE KAZMAYI tekerlemesini hatırlatmaktadır...Böyle olması eskiden zül addedilirdi...Kavramlar karmakarışık olduğu için bu şekilde SAÇMALIYANLAR üzülmek şöyle dursun SAÇMALIKLARINI normal karşılıyor,hattâ iftihar ediyorlar...
Şiir var , anlamı büyük...
Şiir var , hafızaya yük...
Kuru odun yığınında ;
Şifalı ruh arar hödük...
Curcunayı çalar düdük...
Bükülü lastik dizeler...
Sözler , kalburda su eler ...
Sorsan, ne anladın bundan ;?
Çoğu der ki:-neler , neler ...
Çok şey anladın, ama ne...?
Gel anlam ver sen , tümüne...
Der ki ; felsefesi derin ;
İmgeleri de şahane...
Anlamasam da hoş yine...
Yıldız taktım şâirine...
Bizim yolun yolcusudur ;
Alkışladım ben, kime ne...
ÖYLE OLSUN HAY DİVANE...
Haz vermiyor , duygusu yok ...
Uyutmakta tesiri çok...
Yine de siz alkışlayın ;
O yağlara karnımız tok ...
Yukarıdaki yazılarım yalnız bu günün şiiri için değil;
genel olarak çoğu günlerin seçilmiş şiirleri içindir...
Bana öyle geliyor ki
Bu şiir aslında şöyle:
İstanbul, öyle yalnız bir ceylansın ki, tuzağa düşürülmüş,
gözlerime gerilirken martılarının çığlıkları
akşamlarının fırtınasını kopartıyor gövdem,
unutulmuş bir mektup oluyorsun soyunduğunda geceyarısını
inerken yorgun düştüğüm bir merdiven oluyor sana duyduğum aşk!
Bahçelerin ormandan kopartıldı çoktan
yırtıldı boydan boya sana dokunamadığım bu şehir
bir avuç masaldı belki, her okuyuşunda uykuya daldığım sesin,
kolları bağlı gölgeler dolaşıyor sokaklarında
kırık dökük eski zaman heykelleri gibisin artık!
Kıskanırken yıldızlarını ay, gecelerden birinde
seni kır saçlı bir vapura bırakırken
aşkımı itiraf edemedim ama
çekip gideceğim bir Üsküdar gecesiydin
gözlerim kadar yorgun!
İstanbul, en güzel kızların kiliseye yakın otururdu
gülsularıyla yıkardım saçlarını meleklerinin
ne ut, ne tambur, ne de ney
insan karanlıkta koklamalı gülü derdin
En gizli tutkuların kapısında
ne olur piyanoda Dede Efendi çalmayınız!
unutulmuş tatlarında ilk sevdalarının
bırakınız kanun kendi anlatsın İstanbul'un hüznünü...
Yani...
Bence, böyle olsa gerek...
Bu şiir ile ilgili 52 tane yorum bulunmakta