bir aşkın eşkıyasıydım..
uzun uzun patlayan silahlarda şakakları bulan
hain, hainsi ve sıcak
acıya vakit koymayan mermiydim
ve cehennem yangınına o an düşmeliydim!
ağlat şimdi güzel Derya!
bir sevda bulmuştun kendine masallarda
karşılığını vermeyendim,
baş belası gibi yanı başında.
adını gül pembesi bir baharda almıştı
deryaların akıntısına dökülürken ömrü
yaşamın pazarında,
yüzü kan ter içinde bir aşka adını yazdırmıştı
hüzün yoksul beyazıyken yüzünde
üşüse üstünü örtmezdi
uyanık kalıp iki dakika olsada
düşünüp geceye süzmek için beni.
gündüzün ışıklarıyla yarışır gibi,
her şafak pencere camına kurup gözlerini,
belki olur da bu sabah erken uyanacağım ihtimalini
hiç şansızlığa bırakmadan,
tepeden tırnağa şu beğendiği beni
görmek için saatlerce beklerdi
ve karşı camda gördüğünde gözleri gülümserdi..
gururum bunu yağma yığın hava yapıp
gururu selde çözülen fiyakalı kızların peşine düşerdi..
o denizde yolsuz balık, güneşi kırık bilen
boynu kırık rüzgardan da sessizdi..
bilseydi beni böyle kirli kıyılarda ayağını kirleten
belki de yüreğime tükürmek isterdi.
gönlü güzel, gözleri güzel deryaydı
içinde içim dışım vardı
beni rüzgarda bilip saçlarını okşatırdı
yanağını aya öptürüp öptürüp
hissedilecek yanı kalmayınca
baştan aşağıya ağrıya saplanırdı.
Deryam; gözlerini yıkardı yağmurda
yinede ıslatmazdı yüreğini
ıslatmaya kıyamazdı düşlerini
ne zaman çiçek görse ellerimde
kendisine vereceğimi zannedip sevinç ışırdı her yerini
fakat kendisine vermeyeceğimi anlayınca
kaldırımdan denize düşen kedi gibi
bir sel baştan başa ıslatırdı içini.
sevdayı; zifiri karanlıkta
bir ışık patlamasına rastlar gibi,
denizin ortasında kırık kayığa güvenir gibi,
güvercinlerin kanadında bin yurda uçar gibi bilip
düşleriyle rengarenk, yüreğiyle vazgeçilmez kıldı
masumca ağlamaklı güzelliğiyle..
ve ben eşkıyaların bile
kıyamayacağı bu sevmek seline
bir yangın gibi düşüverdim
en yeşil, en görkemli, en yaşamlı yerine
düşünmeden bile,
düşünemeyeceğim bir ölümle.
güle güle Deryam, güle güle sana
nasılda kıydın o ceylansı canına?
artık ölüm dostun,
artık ölüm neşen,
artık ölüm kurtuluştan yana.
mavi gök içinde kırmızıydı sevdan
uzak yitik bir duyguyla
hani söylemiştin çocuklara
hani seviyorum onu demiştin
ve ben çocuklara alayla
onların alaylı bakışlarıyla
senin hayal kurmana devam etmeni söylemiştim.
kahrolası serseriliği bu çağın
kocaman kederin akışında kalmışım darmadağın..
ve onu istemeye gitmişti
kırkını devirmiş zengin, hal anlamazın biri
birikmiş borçlarının hesabının uğruna vermiştiler Derya’yı
ve gelinliğinin ilk gecesinde geçirmişti ipi yumuşacık boynuna
Azrail de hemen yanında alıp götürmüştü
‘katilimsin’ bile demeden bana.
kahrolası sevmek kaçıncı cinayetin?
sevilenler sebebi değil mi bu servetin?
yine ay mavi,
yine ay pencerende
örttüler perdeyi pencerenin üstüne
yine odan boğuk,
yine odan soğuk..
sormadı hiçbir polis
suçlu muyum ben diye.
bu aşkın eşkıyasıydım ben
uzun uzun iç yedirirken bu çağa
çağın ta kendisiydim nefsin kirli gök suretiyle
vicdanıma dokunurken sisli her sabah
kavruldum kavruldum bugünden sonra
Derya yok, can yok, canan yok
kalmışım çamurlu tarifsiz kabuslara...
24.10.2004
Erdal TaşköprüKayıt Tarihi : 11.12.2008 10:26:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
insanlığımızın sureti; kendisine yaşayanlar ve başkaları içinde yaşayanlar...
![Erdal Taşköprü](https://www.antoloji.com/i/siir/2008/12/11/bu-askin-eskiyasiydim.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!