Boş Tuval Şiiri - Hadi Kuranlıoğlu

Hadi Kuranlıoğlu
102

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Boş Tuval

Sessizlik yemininde; Jainlerin şiddetsizliğindeyim..
Dört dinin, yarım kalmış aşkların, canıma kast etmiş aşklarımın, kavuşması olmayan ayrılıkların, şuursuz kelimelerin, sözsüz, nağmesiz şarkıların, Fayum’un ölümsüz portrelerinin, Modigliani’nin gözsüz çizdiği kadınların gölgesindeyim..

Elbette kalmaz dilin, kelamın..
İster altından, tunçtan, ister deniz kızlarının incilerinden, ister Freya’nın mücevherlerinden yapmaya çalış resmimi..
Sana seslenirken Eros; isimsiz, cisimsiz, sıfatsız maskelerini çıkarmışken, sessiz sessiz abesi mutlaka gidiyorsun, kırıp bütün zincirlerimi..
Yanılıyorsun, varmışsa biri “anlayamaz hükmüne” çoktan anlatmıştır, anlatmak istediklerini, israfı kelam olsa neyse kelamın en latifi bürünür küfür büstüne, Konfüçyüs dirilse gelse anlamaz o saatten sonra söylediklerini..

Gidene sorulmaz nedeni..
Gittiğin karanlık dehlizlerde hatıraları saran bir kumaş yok, yolunu kaybetmeyi bulmak sanmışsın..
Kara bir günü, kutlu bir gün sanıp ölümüne neden dört aşkın intikam bayrağını çekmişsin göndere, dilini bileyip keten niyetine, kefenleri sarmışsın..
Kara gözlerime dikmişsin bütün öfkeni, aklında eski sevgililerinin ve hatıralarının kini, biriktirdiğin hıncını ruhumu oyarak benden çıkarmışsın..
Küfürlerin yankılanırken dehlizlerden, yankısı düşerken kulağına anlamazdan gelip, hepsini tuhaf lehçenden saymışsın.
Bendimi yıkmış, çiğnemişsin bedenimi, sanatsal maharetinle yüzümü dağlayıp boş tuvale yaymışsın..
Hüzünlerim mukaddes, damla damla, alev alev yaşlarla ödenmiş bedelleri, kaldırılmış mazinin raflarına, ince hünerinle ulaşıp yere çalmışsın..

(Olmaz büyüyle işim, Delphi’nin kahini, Ayurveda’nın şifacısıyım; kan emmeyi bırak bileklerimden..
Tütün, adaçayı, peyote kaynattım sana, belki kurtulursun bir an önce bu korkunç dileklerinden)

Benzesin esmerliğime portrem diye, ezmişsin elmastan melekelerimi kalb etmişsin kömüre, kalbimi saran zarif cevheri kırmışsın sert ellerinle..
Gururumu dizlerine indirmiş, kırmışsın dizlerini, kendini kurban ilan etmişsin kelime kökleri ve dil keskinliğinle..

Her yanımı kedere boğmak ister gibi gözlerine çekmişsin savaş boyasını, en ala sürmeler kıskanır.
Terk ettiğin her şeyi kuşanmışsın, saldırırsın en zayıf anımda, en zayıf yerimden, bedenim yarım kalmışlığın can yakan sefaletinde sallanır.

Uzun uzun bakıyorsun ipliklere, halatlara sağlam atıyorsun beyazdan siyaha ilmikleri, kırk renkli çiviyle çakıyorsun makarayı, uzun uzun bakıyorsun mevsimleri avucunda tutan ellerime ki bilesin neresinden bağlayacağını..
Saçlarından ördüğün kızıl muskaya yazıyorsun dört harflik adımı, niyetin boynuna asmak değil, arzuluyorsun ismimi zamanın derinliğinde boğmayı.
Giderken kurutuyorsun çöllerden geçmiş gibi dudaklarımı, hayalimi öldürüyorsun çizerken kefenlere portremi, yüzüme bakıp umuyorsun yokluğumdan doğmayı..

Portre diye yağmurlara astığın bedenimdir, canımdır, ruhumdur.
Bu saatten sonra ister yansın için, ister dinsin, iyileşsin ya da kanasın yaraların, ister sırra kadem bas, ister kök salıp toprağımda dimdik dur..

Tamamladım sandığın eser, seslenir sana yarım bıraktığın dünlerden..
Bana “sev” deme, “kal” hiç deme, ne anlarım sevmekten, ayrılacak derman mı bıraktın çekip gittiğin yerden.
Başlangıç sandığın sonlar, sarsar beni derinden, derinden, derinden..

Hadi Kuranlıoğlu
Kayıt Tarihi : 24.10.2024 18:05:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Hikaye anlatmaz, sana anlattırır. Sana boş bir tuval verir, al buna resim çiz der.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Hadi Kuranlıoğlu