Biz suyu Gözbaşı’ndan, sevdayı gözyaşından biliriz dostlar… Suyu da, sevdayı da kaynağından içeriz yani. Sevdik mi de, adam gibi severiz hani…
Kimi zaman Kurdini Tepesi’nde yarenlik etti bize geceler, saçlarımızı taradı asi rüzgâr. Kimi zaman ninni söyledi bizlere. Ve biz hep oradan haykırdık ıssız gecelere. Sokaklar sağır, sokaklar dilsiz; ama hiç olmadı sokaklar bizsiz… Birlikte arşınladık İslâhiye’nin sokaklarını, birlikte gezdik Tilmenhöyük’te, İslâhiye’nin ıssız caddelerinde. Bizdik Yesemek’teki heykelleri yapan, bizdik gidenin ardından yanık türküler yakan…
Kimi zaman biber suladık uçsuz bucaksız tarlalarda, kimi zaman üzüm; ama biz hiç unutmadık sevdayı, unutmadık gözüm… Hep sevdik delicesine, Gözbaşı’ndan buz gibi bir su içercesine…
Unuttuk birçok şeyi bazen; sılayı, hasreti, acıyı… Ama hiç unutmadık yaşadığımız amansız sevdayı. Bazen yavan aşımıza katık ettik, bazense bir tabaka tütün gibi yürek cebimizde taşıdık. Ama biz sevdamızı hiç unutmadık, biz sevdanın hep en koyusunu yaşadık.
Bizi kimseler anlamadığında dağlara vurduk kendimizi. Kuşlara anlattık sevdamızı, yollara, taşlara… Bazen ne dağlar anladı hâlden ne kuşlar ne taşlar. O vakit yükledik sevdamızı koskoca yüreğimize, “Sür! ” dedik gönül atına. Doludizgin yol aldık Kaf Dağı’nın ardına. Issız yollardan, ıssız çöllerden geçtik. Çaldık yârin gönül kapısını. Aşk istedik, biraz merhamet, biraz şefkat, biraz sadakat… Şahlandı altımızdaki kır at, durmak bilmedi. Biz söyledik, o yâr dinledi. Tırmandık gönül kalesinin en dik, en sarp burcuna ve Ulubatlı Hasan gibi diktik sancağı!
Biz, İslâhiye’nin tunç yürekli yiğitleri; suyu Gözbaşı’ndan, sevdayı gözyaşından biliriz. Suyu da, sevdayı da kaynağından içeriz yani. Sevdik mi de, adam gibi severiz hani…
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta