Karanlığın bile gölge almaktan korktuğu zamanlar vardı;
bir avuç yürek, geceyi delip geçsin diye ateş oldu kendine.
Kendi ışıklarını değil, başkalarının yolunu aydınlattılar önce
ve o aydınlıkta en çok kendileri üşüdü.
Bazıları bir akşamüstü düştü yollara,
adlarını rüzgâra bırakarak.
Gittiği yer değil, giderken taşıdığı acı öldürdü çoğunu.
Bir taş duvarın sessizliğinde sönenler oldu,
bir yabancı odanın loşluğunda son nefesini yalnızlığa bırakanlar.
Hiçbirinin çığlığı geri dönmedi.
Bazıları döndü…
ama dönüş, bir kavuşma değilmiş meğer;
çökmüş bir kaderle yüzleşmekmiş.
Yılların sürgünü bir hastalık gibi çöktü içlerine;
gözlerinden sıcaklık,
adımlarından güç çekildi birer birer.
Toprak dokundu bedenlerine
ama ısıtamadı yüreklerinin iç karanlığını.
Kimi susturuldu;
dilleri, söyleyemedikleri sözlerin ağırlığında kırıldı.
Bir türkünün ortasında kesildi ömürleri,
bir şiirin en derin yerinde kanadı içleri.
Adı konmayan bir sessizlikle mühürlendi kaderleri;
kimse bilmedi hangi yarayla sustuklarını.
Hepsi, bir başkasının geceyi yarıp geçsin diye yandı;
kendi sabahlarına yetişemediler.
Kendi nefeslerine dönemeden
bir bir düştüler zamandan.
Kim için dayandıklarını anlatacak bir dil bile kalmadı sonunda.
Ve arkalarında kalan boşluk
bir insanın kaybı değildi yalnızca;
bir sözün kesilişi, bir ışığın kırılması,
bir nefesin unutuluşuydu.
Göğsüne sığdıramadığı yükleri toprağa gömdü dünya;
ama gömdükçe ağırlaştı karanlığı.
O düşen yıldızlar…
bir gecenin değil, bir halkın karanlığını taşıyan gerçek ışıklardı.
Yandılar; kimseye minnet etmeden,
kimseye sığınmadan,
kimse bilmeden tükendiler.
Kimi yolların ortasında soldu,
kimi döndüğünde acının ağırlığı altında ezildi.
Geriye tek bir hakikat kaldı karanlığın içinden yükselen:
yok olan onlar değildi;
ışığını taşıyamayan yüreklerdi sürgüne mahkûm olan.
Ne zaman uyanır bu tozlanmış kader?
Hangi sabah silkelenir üstündeki ağırlık?
Düşenleri görmeyen göz,
sesleri duymayan kulak,
yüreği taşlaşmış insan
ne zaman hatırlar kaybettiklerinin adını?
Bir gün gerçek aydınlık iner elbet
gecenin en koyu yerine;
o an anlaşılır
uyanması gereken karanlık değil,
karanlığı taşıyamayan insanlardır.
Kayıt Tarihi : 19.11.2025 04:43:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




bir yabancı odanın loşluğunda son nefesini yalnızlığa bırakanlar.
bunlardan biri de said nursi idi, bir örnek de soldan olsun; sabahattin ali...
ki neden anlamak bu kadar zor ve hayat,
bu kadar zor olmak zorunda mı,
senkronize kederlerimiz ya hû;
ah kalbimin kamburu aşk,
içimin güvesi…,
ve üvey düşlerimin
silsilesi sağlamlardan el almış efendisi,
bırak beni;
acının eşiğindeyim,
telaşla düşüyorum maviden,
oysa sen inatla,
yüzümde susan nehre atıyorsun kendini,
yalvarıyorum sana,
kemirip bitir senden kalan ne varsa,
ki her sabah aynı ezan sesi geçerken uykumdan
duasıdır kalbimin,
ya rab, al bu sevdayı benden…,
uyan mahmur yüreğim,
ve sesin kısılana dek ağla şimdi...,
ah;
?????? ??????
TÜM YORUMLAR (1)