‘Kul kurar, şeytan gülermiş’
Derdi babaannem
Bunu ne çok yaşadım ömrümce
Yakası açılmamış hayallerim vardı
Gariptir;
Doğumları hep prematüre…
İrdelemek ne haddime
Kara gözlüm bu ayrılık yetişir,
İki gözüm pınar oldu gel gayrı.
Elim değse akan sular tutuşur
İçim dışım yanar oldu gel gayrı.
Ayların sırtında yıllar taşındı,
Devamını Oku
İki gözüm pınar oldu gel gayrı.
Elim değse akan sular tutuşur
İçim dışım yanar oldu gel gayrı.
Ayların sırtında yıllar taşındı,
Şiir ve özellikle de final ''Ve sevemedim bir türlü
Kalır gibi gitmeleri…'' mükemmeldi.
Gidenler attıkları her adımda yaralı yüreğe biraz daha yaklaşırlar ... boşuna dememişim. :)))
Kutluyorum yüreği güzel Dost.
Saygıyla, sevgiyle.
Benim Ninem de, *akıl plan yapar, kader güler* derdi...Onu anımsadım şiirin ilk dizesinde.
'Fakat lütfen bağışla Tanrım
Sormazsam ölürüm:
Şeytana
Neden bu kadar yüz verirsin ki böyle? *___________
Diyor şiir, yok, bütün bu olanlar ne Tanrının , ne de şeytanın işi....Seytanı bile pabucunu ters giydirecek, biz insan oğlunun işi demek geldi içimden... Güncel anlamda....
Yaşam ne tam anlamıyla siyah, ne de tam beyaz. O yüzden griler hep olacak yaşamımızda...Ha ne yaparız, katlanmak adına ...Grilere bir tutam beyazlık katmaya çalışırız. Sevgiye adnmış bir cümle, bir davranışla...
Öyküler yarım,şarkılar söyletilmiyor , içimizde kalıyor..O yüzden gitmelerimiz bile kalır gibi..
Ve Gülten Akın dizeleri gibi yaşam ;
'Ah, kimselerin vakti yok/ Durup ince şeyleri anlamaya...'
Susmak bazen ne çok söylemektir aslında.
Şimdi susma vaktidir dese de şiir, çıkacaktır bir gün o sırt çantasından sustukları...Şiir olup dökülecektir ak kağıda...
Bak ne güzel dökülmüş , suskuların dil vermiş söylemiş.
Birmemiş senfoni deyince aklıma Livaneli 'nin Seranad'ı geldi.
Ne güzeldi şiirin. Son günlerde yaşadıkların omuzbaşlarında...Şair yüreği işte yazacak ki, rahatlayacak.
Kutlarım arkadaşım. Herşey güzel olsun dileğimle. Sevgiyle kal.
Senfoni, Batı kaynaklı klasik müzik türünün, insan ruhunda oluşturduğu esintiler, fırtınalar, gök gürültüleri, şimşekler, nisan yağmurları ve benliğine dönmekte olan insan ruhunun ritmik düzenli titreşimlerle mutluluk duyacağı ses ile ruhunu arındıran bir ölçüde doğu kültüründeki meditasyon kadar etkin yöntemdir. Bir senfoni, bir konçerto insanı tutup ellerinde çok uzaklara, düşlerinde ancak görebileceği kurgusal etkileşimlere götürebilir. Müziğin sözleri çoğu zaman gerekmez izleyiciye... Hatta bunlara izleyici demekle yanılgıyı ifade ederken, sadece dinleyici dememiz gerektiği düşünülmeli. Nedir Klasik senfonik müziklerin, operaların, aryaların, konçertoların içinde gizli olan, insanı kendi benliğiyle baş/başa bırakan etkinliğin gizemi? İnsan tüm evrenin özelliklerini kendi benliğinde toplayan gizemli bir canlıdır ve müzik bu etkinliğiyle insana kendi benliğiyle iletişim kurarken aynı ölçüde evrenin tümüyle iletişim kurmuş oluyor. Yaşamı boyu hiç farkına varmadığı evrensel varoluşun bilincine ulaşarak, kendinden başlayan bir sorgulamaya girişiyor. Evren ve ben neyim? Sanatın, sanatçının emeğini, işaret ettiği doğruların gerçekliğini algılamak için farklılaşmak, değişim geçirmek, hissetmek, düşünmek ve odaklanmak yeterlidir. Her sanatın, her duyumun bir odak noktası vardır insanın benliğinde... Bizi biz yapan gerekçelerin tümünü orada bulmak ve sanatçıya teşekkür etmek koşuluyla. Kutluyorum. Sevgilerimle.
Kalır gibi gitmeleri…
Ne zor şey değil m hocam içimizden giderken biri daha yokluğunu ardında bırakması...sevgierimle..
Yaramı ellemeden, varacaksan var öğle
Sağır ve sessiz olsun, dilsiz şarkılar söyle
Ayağıma dolanır, benimde sevdam böyle
Sevemedim bir türlü, kalır gibi gitmeyi -----İbrahim Kurt
Naime hanım !
Şiiri okuyunca nedenlerin ilhamı döküldü dilimden bir dörtlük kabul buyur ,
Hani şair usul usul seslenir ya , dert bir değil ,hangisini diyeyim , şiir dert kervanı ,sevgi kervanı ,ayrılık kervanı , bu kadar değerleri taşıyan bir sesleniş ,bir feryadı figan ,harika duygu seli gibi akıcı ,kulağa değil duygulara seslenen hüzün şiiri ,sizi ve şiirinizi kutluyorum saygılar sunuyorum.
'Arafta kalmamalı hiçbir şey
Sözüm yok siyaha veya beyaza
Fakat hiç sevemedim nedense grileri
Ve yarım kalmış öyküleri'
...
Şiirinizin tamamı çok güzel. Özenle ve emekle yazılmış, içten duygular olduğu gibi aktarılmış, çok başarılı bir şiirdi.
Bu dört dizeye takıldım kaldım ben. Arka arkaya gelen ve birbirini tamamlayan bu dizeler başlı başına bir şiir olmuş. Yorum yapmaya bile gerek kalmadan gerçekleri gün yüzüne seriyor adeta.
Siyaha karşı tedbirimiz vardır, beyaz zaten bizden yanadır.
Ama ya griler? Belirsizlikler ve yanar-döner insanlara karşı nasıl davranmamız, ne yapmamız gerektiğini bilemeyiz, çoğu kez de yanılırız.
Dostluklarda, siyasette, günlük hayatta ve akraba ilişkilerinde hep bu GRİ insanlar, olaylar, belirsizlikler vardır, olacaktır da.
Sağlığınız ve sorunlarınızda Tanrıdan yardım dilerken güzel şiirinizi ve özellikle bu dizelerinizi içtenlikle kutluyor, saygı ve sevgiler sunuyorum.
TEBRİK
EDERİM
ÜSTADEM
KUTLARIM
SİZİ.
SELAM VE
HÜRMETLE...
Günümüzün hastalığını işlemiş şiir...
'Yerini bulamayan/bilemeyen insan...'
Ne İsa'ya, ne Musa'ya...
Ne sevdaya...
Kendine yaranamıyor ki, kime yaransın, neye inansın...
İşte bu nedenle yazdım ben de.. 'Korkuyorum Sana Yarım Kalmaktan', diye..
Sanki zaman karaborsa günümüzde.. Koşturmaca hemen her yerde.. Nereye doğrudur bu gidiş, bu kaçış nereye kadar)
Varsa bir bilen çıkıp söylese, huzura erse insanlık!
İşte şiir.. 'Bitmemiş Senfoni..' Aslında tam bir ironi...
Giderken gelmek, gelirken gitmek gibi..
Güzeldi şiir.. Kutlarım Öğretmenim..
Tebriklerimle beğenerek listeme alıyorum şairem. saygılarımla
Suskular dedin de, bak neler neler düşürdün aklıma anılarımdan…
Bir heykeltıraş nasıl olunur?
Hayatım boyunca,
Ben hiç düşünmemişim bunu…
Peki ya sen?
Sadece eğitimini almak,
Ya da, var olan yeteneklerimizi
Ortaya çıkarmak yeterli midir?
Cevabını duyar gibiyim ama
Ben bambaşka sesler bırakacağım
Kulağına…
Aslında görsel sanatlar arasında,
Sevmediğim tek sanat dalıydı heykel!
Delirmiş gibi bir taşı saatlerce yontmak, niyedir?
Hiç anlamaz,
Hiç de anlamaya çalışmazdım!
“Rabbimin sevmediği” bir şeydir diye de
Kılıflar giydirip, yanıma sokmazdım hatta…
Ta ki…
Bir heykeltıraş olduğumu fark ettiğim o güne kadar…
Meğer bende bir heykeltıraşmışım!
Yontularımdan arda kalansa, arkamda bıraktığım tek heykelim!
Peki, sence heykel nedir?
Bence heykel;
Ruhumdan neyi ortaya dökmek istiyorsam,
Ona ulaşıncaya dek,
Yontup durduğum bir taş parçası…
Ya ruhumdakiler nelerdi benim?
Orada yer eden birikimlerim,
Beni nereden alıp, nereye götüreceklerdi?
Neden böylesine ruhuma oturmuşlardı?
Ve bana, her defasında bir çentik atarak,
Yüreğime ve yüzüme bu derin izleri bırakanlar kimlerdi?
Gerçek hayatımda bana anlam katanlar,
Veya bir anda,
Kattıklarını silip süpürenler kimlerdi?
Şimdi bir an durup, bir heykeltıraş edasıyla,
Sormalı mıyım kendime…
“Taşı mı yontmak zor, yoksa ruhu mu?”
Peki ben;
Ruhumdan hayata dökülen yontularıma,
Bir taşın diliyle nasıl hayat verecektim de
Adı heykel olacaktı eserimin?
Ne zormuş, heykeltıraş olabilmek!
Ne zormuş, ruhumun yontularını hayata dökebilmek!
Hani, o heykelimi canlandıracak repliğim nerede?
Neden, suskuların esiri olmuş bir anda bedenim…
Aslında ben,
Hayatın yontularından arta kalan ve
Mecburen o heykele dönüşen biriyim…
Şimdi nasıl buluşturmalı,
Hayatın ruhumla buluşturduklarını
O taç parçasıyla…
*
Bir gün ruhum öyle acıdı ki,
Sabahlara kadar ağlaya ağlaya,
Ve ne yapmaya çalıştığımı hiç bilmeden,
Gecelerce yontup durdum önümdeki taşı…
Ve öyle bir yerde,
“Dur artık, bitti!” dedi ki yüreğim,
Geriye çekildim ve baktım öylece yontuma,
Gözlerime,
Gördüklerime inanamadım önce.
Çünkü o taşa ben, sadece kendimi yontmuşum...
Yaklaşıp yanına, usulca fısıldadım kulağına…
“İnsanın kendini, kendi gözünden görmesi nasıl da garip bir duygu!”
Sonra da oturup karşısına sordum,
“Sence, kalıcı olan yontu hangimiziz?” diye…
Ses vermedi,
Uzun uzun baktı gözlerime…
Yontuların bildiği tek dil, suskuların dili!
Meğer en can acıtan cümlelerini
Suskularında saklarmış yontular...
Ve dedi ki;
“Neden öyle tanımıyormuş gibi bakıyorsun bana!
Sen ve ben, aynı yontuların eseri değil miyiz?
Bana iyi, hem de çok iyi bak!
Çünkü gördüğün sadece sensin!
Kalıcı olanlarsa sadece, ruhumuzda yapılan yontular!
Ben senin ruhunun aynası, sende tek aslımsın benim!
Unutma!
Asıl heykeltıraş, hayatın kendisidir daima!”
Ruhumun tüm heykeltıraşlarına sonsuz sevgim ve saygımla…
Diye ekleyerek devam edecek olursam, yine ve yine sevgili anneannemin sözleri düşer dilime…
Derdi ki; kıyamet dediğin çok sesli bir senfoni, peki ya şimdi duyduğumuz ve biteremediğimiz bu “BİTMEYEN SENFONİ” ler neyin nesi?
Yüreğine sağlık, ömrüne bereket sözlerin sultanı…
Dilerim, hep Rabbimin en güzel senfonileri düşsün kulaklarına…
Ve dilerim ki, gülün gölgesi düşmesin o güzel yüreğine…
Her daim…
Sevgim, saygım ve fiddareyn saadetler duamla…
Bu şiir ile ilgili 83 tane yorum bulunmakta