Dört katlı apartmanın çatı katında oturuyordum. Hava çok sıcaktı. Çatı yanmış evin içi alev olmuştu. Fırının içine atılmış gibiydim. Afyon sokaklarına çıkıp kurtulmak istedim. Ev sahibine yakalanmadan daracık merdivenlerden aşşağı indim. Yürüdüm biraz. Günlerden cumartesi ve öğlen vaktiydi. Yolun kenarında durdum. Sağ elimi kaldırdım. Minübüs durdu ve bindim. Örnekevlerden Yeşilyol'a gidiyordum. Minübüsün İçi ev den daha beterdi. Hınca hınç doluydu. Ayaktaydım. Ahtapot gibi sekiz koldan her çıkıntıya tutundum. İçeride oksijenin esamesi yoktu. En ufak sarsıntıda lastik top gibi zıplıyorduk. Cepçiler bile halsizlikten iş yapamaz durumdaydılar. En arkada kalabalık arasında sarı saçlı kıza vantuz gibi yapışmış fordçu gördüm. Dili altı karış dışarıdaydı.
Şoför durumdan memnundu. Çakmıştı minübüsü. Yeni yetmelerden sakalı bitmemişti daha. Saçında ki jöleyi tartı çekmezdi. Gömlek yakaları uçuşa geçmişti. Hip hop dinletiyordu içeriye. Kamyon kasasına hapsedilmiş kaçaklar gibiydik. Elli yaşlarında harap olmuş bir adamdan yanık bir bağırış duyuldu. '' Evladım minübüs doldu taştı. Yolcu alma artık. Mahvolduk burada''. Tüysüz kafasını içeriye doğru çevirdi. '' Bilader taksiye binecektin o zaman ''. Minübüse binmeden önce tamponda kocaman bir yazı görmüştüm. 'Babam sağ olsun' yazıyordu.
Dayanamayıp eli boş inen dört cepçiden sonra oksijenle tanışır gibi olduk. Fazla sürmedi sevincimiz. Altı kişi daha bindi. Her on metre de bir durmaya başladı tüysüz. Sert ve acı basıyordu frene. Sakız gibi yapışıyorduk sağa sola. Her frende dili daha çok fırlıyordu fordçunun. Pastırma sıcağında su muhallebileriydik.
Zafer meydanına doğru yürüdüm. Asfalttan vuran hava kurşun gibiydi. Sokak ortasında yanımda soba yanıyordu sanki. Tişörtüm su oldu. Ayağımda ki kot penseyle bile sökülemeyecek durumdaydı.
Zafer meydanında boş bulduğum gölgelik bir bankta oturdum biraz. Kendime gelir gibi oldum. Minübüs sarsıntılarını üzerimden attıktan sonra kalktım. Akşamları üç bin, gündüzleri yirmi bine vuran dumlupınar içlerine doğru ilerledim. Yürümekte zorlanıyordum. Ayakta kalmak çok zordu. Herkes yürürken birbirine çarpıyordu. Dükkanlar ağzına kadar doluydu. Bugün her şey bedava olmalıydı. Etraf rengarenk kızlar, peşlerinde sürüyle gençler vardı. Kaşlarında ve dudaklarında ki küpelerle bayağı hızlıydılar.
Serin bir yer arıyordum. cafeinn e attım kendimi. Büyük bir bahçesi vardı. Bahçe de kocaman iki adet dondurma makinası devamlı üretimdeydi. Üstten poşetler içerisinde süt gibi birşeyler döküyorlardı. Musluklardan dondurma akıyordu. Herkes kuyruk olmuştu. Etrafta oturacak tek bir masa yoktu. cafe krizi tutmuş obeziteliğe koşarak giden bir aile için yolun ortasına masa atılmıştı. Beş altı yaşlarında ki elma dilimli parmakları olan çocuk babasıyla yarış içerisindeydi. Yüz yirmi kiloluk baba hızını alamayıp çocuğunuda yiyecek gibi görünüyordu.
Tek bir tavuk ekmek alıp çıktım. Karşı büfeye doğru kararlı ve güçlü adımlar attım. Omuz darbelerinden ben galip çıktım bu sefer. Tikveşli ayran alıp papatya biçiminde ki banklara oturdum yeşilparkta. Böylesi çok daha ucuza geliyordu. Önümden sağımdan ve solumdan niyegara şelalesi gibi akıp giden insanlar arasında kumanyamı yemeye çalıştım.
iddaa bayine girdim. On maçlık üç misli kupon yaptım. Üç ytl verdim. Sürpriz maçlar oynuyorum genelde. Tutarsa iyi para veriyor. Pasaj içinden çıkıp insanların arasına karıştım. Güneş mesaisine devam ediyordu. Serin bir yer bulmalıydım. Alış veriş merkezi kadınanaya girdim. Afyon'un gözde mekanlarından. İçerisi ana baba günüydü. Benim gibi herkes çareyi buraya gelmekle bulmuştu. Tuvalete girdim. Elimi yüzümü yıkadım. Çok iyi geldi. Yürüyen merdivenlerle alt kata indim. Elektronik ağırlıklı cihaz satan bölüme girip plazma tv lere göz gezdirdim. Üç bin sekiz yüz elli ytl yazıyordu gözüme kestirdiğim plazmada. Uzunca bir müddet daha otuz yedi ekranla devam etmem gerektiğini anladım.
Kocaman atlı karınca vardı alt katta. Üzerinde ki çocuklarla süratle dönüyordu. Ebeveynleride kenarda onları bekliyordu. Sevinçli çocuk sesleri marka olmuş dükkanların renkli vitrin camlarına çarpıp etrafta uçuşuyordu.
Merdivenler yukarı çıkardı tekrar beni. Mutlu bir ailenin içi ağzına kadar yiyecek dolu buzdolabından ayrıldım.
Güneşin sıcağından kaçmak kolay değildi. İnsanı yoruyordu. Buzulları eritip insanlığa yol açmıştı. Tanrıydı O. Güçlü olmam gerekiyordu.
Tekrar gözüme kestirdiğim bir büfeye süratle ilerledim. Yarım ekmek arası tavuk döner ve tikveşli. Ve gölgelik papatya dilimli bank. İnsanlar süratle akmaya devam ediyordu.
Yaşlı bir kadın bağırmaya başladı. Kafamı kaldırdım. Tam önümdeydi. Beni seçmişti. '' Yapma böyle. Utanmıyormusun ''. Etrafım önce yarım ay. Sonra dolunay şeklinde insanlarla kaplandı. Bağırışları duyan bütün yeşilyol karşımdaydı. Üstü başı perişandı kadının. Ağlamaya başladı. '' O da senin yaşlarındaydı. Senin gibi o da buralarda otururdu. O şimdi yok '' Çocuğu ölmüş ve bana benziyordu heralde. Civar semtlerden gelen insanlarla efes antik tiyatroda sahne alıyordum. Yanımda oturanlarda kaçmıştı. Kadın burnumun dibine kadar gelip bağırmaya devam etti. Ne yapacağımı şaşırdım ve korkuyordum. Ev de kalıp fırında pişseydim daha iyiydi belki de. Yaşlı kadın bağırmaya devam etti.
'' YAPMA BÖYLE. OLANI VAR OLMAYANI VAR. HERKESİN İÇİNDE YEMEK YEME ''
Uzaklaştı benden. Otuz metre ileride ki İskender kebapçının önünde durdu. Camdan İçeride kebap yiyenlere bakıp bağırmaya devam etti. Eve gitmek için köşeyi döndüm. Büyük bir gürültü koptu. Baktım. İskendercinin camları yerle bir olmuştu.
Rahat bir minübüsle günler sonra Yeşilyoldaydım. Cafe inn'in önünde büyükçe bir kalabalık vardı. Yaklaştım. Bana bağıran yaşlı kadın yerde yatıyordu. Araba çarpmış. Her taraf kan içerisindeydi. Bileğine sarılı beyaz bir poşet vardı. İçinde de iki adet simit.
Tolgahan BostanKayıt Tarihi : 14.8.2007 17:07:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (2)