- Tolgahan merhaba. Yarın saat bir buçukda Yeşilyolda görüşelim mi?
- Olur. Tabi görüşelim. Ama biliyorsun kredilerle geçinen kıytırık bir öğrenciyim. Fazla param yok savaş.
- Tamam. Bendensin.
Bu görüşmeler, maddi kırmızı alarmdır. Arkadaşım sağolsun. O da parasına kıymaya karar vermiş. Bu hafta güzel bir yerde oturalım dedi. Yeşilyol caddesinde tanınmış, dingin bir havanın hüküm sürdüğü dünya genelinde baba zincirleri olan kafe ye giriyoruz.
İlk defa böyle bir mekana adım atıyorum. Ambians hoş. Herkes şıklık yarışında. Herkes güzel. Herkes yakışıklı. Herkes hint kumaşı modunda. Pür ü pak bir mekan. Tabi buranın belli bir standardı var. Boş insanlar olmamalı. Hangi ünüversitenin hangi bölümünden mezun, altın bilezik daha ana rahmindeyken takılmış. Cep dolu. Araba otoparkta olmalı. Bıcırık şanslı insanların toplanma merkezi. On numara bir mekan. Bizim alışkın olduğumuz adamın götünde on beş dakkada çıban çıkartan taburelerin yerine, lüks otel lobilerinde görülebilecek devasa koltuklar mevcut. Amerikan prezıdıntları gibi insanlar koltuklara gömülmüş. Şirket alıp satıyorlar. Borsayı yükseltip memleketi kurtarıyorlar. Rahatsız oldum biraz.
Öğrenim kredisine gömülü bir üniversite öğrencisiydim. Dün gece sabaha kadar bankamatik önünde kredi beklemiştim malum ertesi güne kalırsam sıra bana gelmeden matikte para kalmaz, rezillik. Ciğerlerim donmuş. Pankreasım violensel çalıyordu. Bazı insanların doğuştan şanslı olmasına seviniyordum. Hiçbir destek olmadan şansınızı kendinizin yaratması oldukça zordu.
- Self servis burası beyefendi. Arzu ettiğinizi alıp istediğiniz yere geçebilirsiniz. Diyen nazik bir ses duydum. Hayranlıkla baka kaldığım moda dergilerinden fırlamış kızın üzerinden bakışlarımı çektim aldım. Bir ara o da bana baktı. Benim bakışlarımdan rahatsız olmamıştı. Beğenilmek insanlık tarihi kadar eskiydi, güzel bir şeydi tabi. Kimbilir, acaba hangi şirketin temsilcisi bu çocuk diye düşünmüştür. Kıytırık bir öğrenci olarak üzülmüştüm biraz. Hangi ünüversitede master yapmış kızın kafasını karıştırmıştım. Aradığı yakışıklı beyaz atlı benmiydim acaba. Böyle şaşırtmalı bakışlar atabiliyorum bazen.
Üzerinde maffle yazan kek türü tatlıya gözüm takılıyor. Madem geldik afilli birşeyler yiyecektik. Çük kadar bişey. Bizim bir haftalık ekmek parasına eşit kereta. Kasiyere;
-Ben mafıl istiyorum. Sağ alt köşedeki kakaolu kek gibi olandan dedim. Sen misin diyen. Sekiz saat ayakta durması için satın alınmış, yeşil önlüklü kasiyerle aramızda söz düellosu başladı. Ben mafıl istiyorum deyip mafılı alamazmışım. Bu mafılın beş yüz bin çeşidi varmış. Yaban mersinli, Bol çikolu, Az çikolu, portakallı, çilek parçacıklı olanları falan filan diye saatlerce anlattı durdu.
İstediğin varyasyonlusunu tek tek net bir şekilde söylemen gerekiyormuş. Yoksa avucunu yalarsın dedi. Uzun seranomiler yapılıyordu. Kafam mikilmişti. İşaret parmağımla camı delip gördüğüm ilk mafılın kafasına çöktüm. Bunu bana ver, bunu istiyorum dedim. Pörtlek gözlü kasiyerin inadı kırılmamış ibnelik yapmaya başlamıştı. Mekanın sahibiymiş gibi kanatlanmıştı. Hayatımda ilk defa böyle bir mekana kazayla düştüğümü sezinlemişti. Biraz da fazla esmer görmüştü beni.
Üzerimde iki aydır yıkanamayan taşlanmış kotu da görünce, bu günkü amalenin kafese girmek üzere olduğunu düşünmüştü. Beni makaraya saracak, tatmin olacaktı. İstediğim mafılın hangi parçacıklı olduğunu söyleyememiştim. Kendimi çok kötü hissediyordum. Utanmıştım kendimden. Mafıl hakkında hiçbirşey bilmiyordum. Bizim yaşam alanlarımızda çok basitdir bu işler. Bir çay birde çıtır simit dedin mi olay biter. Bazen sormazlar bile. Çayı masana yapıştırır giderler. Simidi de nerden buluyosan bul kardeşim derler. Kısa ve net dir bu iletişim.
Mafılın bütün çeşitleri, garsonlar, mekan sakinleri birlik olmuş kabus gibi üzerimize çökmüşlerdi. Arkamızda ki kuyrukta mekanın dünya üzerindeki zincirleri gibi uzayıp gitmişti. Orta sıralardan, yaban mersinli, bol çikolu, portakal aromalı, kayısı parçacıklı mafıl yesinler canım diye bir bağırış hasıl oldu. Peşinden bir çok seçenek havada uçuşup bize doğru balyoz gibi geliyordu. Kafasına çöktüğüm mafıl bizden intakımını çok acı bir şekilde alıyordu. Ömrü hayatımda bu kadar büyük bir sorunla karşılaşmamıştım. Yağmur yağdığında gece konan fakirhanenin içi okyanus olur, pehlivan kesimli donlarımıza kadar ıslanırdık. Kedi büyüklüğünde ki fareler elini kolunu sallayıp konduya girince, bu sefer kim öldürecek diye sorunlar yaşardık. Böyle bir problemimiz olmamıştı hiç.
Mafıl manyağı olmuştuk. Amerikanın bu mekana savaş açmasını bekliyordum. Başka bir çare aklıma gelmiyordu. Camın önünden geçen herkes bize el işareti çekiyordu. Dalgayı yediniz şekli yapıyorlardı. Arkadaşımın tansiyonu düşmüş, kolanya tedavisine geçilmişti. Çok tuhaf birşey dikkatimi çekmişti. Hiç kimse mafıl yemiyordu. Artık ödümüz bokumuza karışmıştı. Arkadaşımla birbirimize sıkıca sarıldık. Ulan kıçı kırık öğrenci bi adamsın. Sen mafılın ne olduğunu biliyomusun. Hayatında kaçkere mafıl yedin. Yine buralara gelip yemeye çalışıyosun. Bok mu var geliyosun buraya, bi de giriyosun bu mekana. Al yüz gram çekirdek. ikyüz elli de izmir lokması. Git hıdırlıkta otur.
Gözümün feri sönmüştü. Brezilyadan geldiği kesin, metal kahve makinasını kesiyorum. Aynı anda bizi itin götüne sokan pörtlek gözlü kasiyerin fotoğrafını çekip mimliyorum. Dünya üzerinde ki bütün sorunsallarımın göbeğine bu ibne kasiyeri koymuştum. İvedi bir şekilde bu ibne den kurtulmamız lazımdı. Hayat mebat meselesi olmuştu. Anneannemin sürahisi büyüklüğündeki kaplardan kahvemizi içip, uğruna conk bayırında ki mücadeleden daha fazlasını verdiğimiz tadı bok gibi olan mafılları yemiştik. Arkadaşım cüzdanı mekanda bırakmış, cehennemin kapısından ya istiklal ya ölüm sokaklarına kendimizi zor atmıştık.
Köşe başında soğukdan donmak üzereyiz. Havanın kararmasını, mekanın kapanmasını bekliyoruz. Tarihte ki ilk mafılcı kasıyer katili olmak için dakikaları sayıyoruz.
Tolgahan BostanKayıt Tarihi : 10.8.2007 01:19:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Tolgahan Bostan](https://www.antoloji.com/i/siir/2007/08/10/birkac-ani-1-mafle.jpg)
Köşe başında soğukdan donmak üzereyiz. Havanın kararmasını, mekanın kapanmasını bekliyoruz. Tarihte ki ilk mafılcı kasıyer katili olmak için dakikaları sayıyoruz.
ben bundan daha içten bi yazı okumadım valla..
bravo..
TÜM YORUMLAR (6)