Birde Bizim Hikayemiz Söylensin İzninizl ...

İbrahim Baykurt
75

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Birde Bizim Hikayemiz Söylensin İzninizle...

Radyodan yayılan buğulu ses,
İnsanı mıh gibi çakıyordu olduğu yere
Bir hüzün ki kanını donduruyordu
Patlatırcasına damarlarını,
“ Şimdi uzaklardasın, gönül hicranla doldu”.
Bu ayrılık hikayesi, bizim hikayemizdi…

Kış gelip de sobalar yandığında,
Odalar ısınır, camlar buğulanırdı
Ben bez alıp silerdim tüm camları
Seni daha iyi görebilmek için.
Bazen da kocaman harflerle “ Seni Seviyorum” diye yazardım,
Üstelik de tersinden,
Sen rahatça okuyasın diye.
Önceleri nasıl da kızardın bana?
Dışarıdan camı silmek için, ne uğraşlar verirdin kendince.
Bilemezdik ki o zaman ikimizde
Bu hal bizde alışkanlık yaratacak,
Her gün biraz daha bizi birbirimize bağlayacak.
Nasıl da çabalardım gün ağardıktan sonra,
Soba sabah biraz daha çok yanacak da,
Oda biraz daha fazla ısınıp,
Buharlar camdan aşağıya süzülüp, yok olacak diye.
Yazdığım yazıyı biran önce göresin isterdim.
Yazdığım yazı boşa gidecek diye nasılda korkardım.

O yıl kış çok çetin başlamıştı,
Şükürler olsun odundan kömürden yana hiç sıkıntımız yoktu da
Kışın nasıl da acımasız geçeceğini,
O küçücük çocuk aklımla,
En çok, babanın uzak bir ile tayininin çıkmasından anlamıştım.
Kara haberler ne de çabuk ulaşırmış,
Gün daha ufka kavuşmadan annemden almıştım haberinizi,
O saatten sonra çoktan yasa bürünmüştüm bile.

Soba gürül gürül yanıyordu o sabah da,
Hafiften kar da vardı
Buğulanan cama yine yazı yazmıştım
Bu kez “Seni seviyorum’ a Unutmayacağımı’ da “ eklemiştim,
Yazdığım yazı, ne yazık ki, çabucak camdan aşağıya sızıvermişti
Cam karma karışıktı, yazı da,
Sen yazdıklarımı görememiştin bile.
Camdaki yazı silinmişti de,
Senin sevgin gönlümden siliniverecek miydi?
Senin gözlerine bağladığım hayatım,
Seninle gitmeyecek mi sanıyordun?
Bugün ayrılıyordunuz buralardan.
Sadece sen gitmiyordun biliyor musun?
Sen benim kalbimi de götürüyordun yanında.
Karşıdaki sokakta, son eşyalarınız da yüklenince arabaya
Birazdan, son yaprağı gibi ulu bir çınarın
Kopacaktınız bu şehirden.
Kim bilir nerelere kadardı yolunuz?
Bir kenarda sessizce ağlıyordum.
Şiddetli fırtınalar sarsıyordu beynimi,
O küçücük kafamdan binlerce film şeridi gelip geçiyordu,
Hepsi de bizim anılarımızı içeren.
Seninle ne zaman bir araya gelsek biliyor musun?
Bizi beklermiş gibi hemencecik, annen çağırırdı.
Nasılsa, bir seferinde duyuramamış sesini de,
Çok kızmıştı sana da, bana da.
Birazdan yollara düşeceksiniz demek?
Kim bilir belki de ellerin üşüyecek,
Yolda çoban ateşleri de olmaz bu mevsimde,
Üşüyen ellerini ısıtasın.
Ama ellerin üşüse, ısıtamasan da,
Ne olur, gönlünün ateşini hiç soğutma,
Yaşadığın sürece hep sıcak kalsın.
Görürdüm zaten hep, gönlündeki kocaman alev topunu
Patlamaya hazır bir volkanı.
O günden beri uğurlama merasimlerini hiç sevmem,
Hep senin o günkü halin,
Annenin arkasına saklanışın gelir aklıma.
Sonra da, arabanın arka camından bakarak
Hıçkıra hıçkıra ağlayışın.

Yıllar nerelerden nerelere geldi.
Şimdi doğru dürüst soba bile kalmadı ortalarda
Çocuk kalbim nasıl dayanabildi bu acıya, hala anlamış değilim?
Sizden sonra tadı tuzu mu kaldı ki bu şehrin?
Bu kışı daha kaç bahar, kaç da yaz takip etti,
Sayısını unuttuğum.
Kim bilir daha kaç şehre göç indirdiniz buralardan sonra?
Kaç kişi daha camlara yazı yazdı senin için?
Bense daha bir baltaya bile sap olmuş değilim,
O şehir senin, bu şehir benim, bende dolaşıp durmaktayım.
Ömürden gün tüketiyorum.
Kolaycılığa da hiç kaçmadım,
Sana suçu da hiç yüklemedim yemin olsun inan.
İçimde bir umut var ki, hala tükenmedi,
Unutmam mümkün değil, ağlayan o bir çift siyah gözü,
Bir gün seni bulacağımdan,
Görünce de tanıyacağımdan adım gibi emin olsam da,
Bu kadere hiç isyan etmiyor da değilim.
Kimi zaman orman kuytularındaki ağaç diplerinde zamansız açmış,
Küçücük masmavi çiçekler düşler,
Kimi zamanda nisan yağmurlarıyla yıkanan
Rengarenk gökkuşaklarını özlerim,
Bunları kar sayarım, avuntularımda.
Çırpındıkça daha da batarım yarım yamalak hatıralarında.
Çocuk yüreğimi tamir ne mümkün,
Hep böyle yaşamaya mahkum bu gönlüm
Sen “ Şimdi uzaklardasın, gönül hicranla doldu,
Hiç ayrılamam derken, kavuşmak hayal oldu”
Rüzgarların sürüklediği yaprakların bile yerine yenileri çıktı da,
Ne sen hala geldin, nede ben seni bulabildim
Korkarım bu ayrılık daha çok çöreklenecek içimize?
Ben daha çok yollar gidip, çok yurtlar göreceğim,
Yine de asla ümidim hiç tükenmeyecek
Senin kolların da ölene kadar.

İbrahim Baykurt
Kayıt Tarihi : 4.9.2010 00:14:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

İbrahim Baykurt