Bir varmış, bir yokmuş diye başlardı masallar. Evvel zaman içinde kapılar aralanır, şaşkın bakışlar, ürkek adımlarla Kaf dağının ardına gidilirdi.
Derken gökten üç elma düşerdi, lambada yüzlerce yıl bekleyen cin çıkar. Öpülünce prense dönüşen kurbağalar olurdu ve o masallar hep mutlu sonlarla biterdi.
Masallar masallarda kalsa da, hep masalsı düşlerle uyuyup uyandık. Aylar ayları, yıllar yılları kovaladı. Baharlar yaza, yazlar kışlara döndü. Sonra masallardaki mutluluk perisini çağrıştıran “Seni çok seviyorum” diyen birinin sesi yankılandı, içindeki çocuk çok tatlı, sakın onu kaybetme diyerek, çocukluğumun ellerinden tutarak uzaklara götürdü.
Düşmüydü, gerçekmiydi anlamadan, bir varmış bir yokmuş misali bir görünüp bir kayboldu. Gökten düşmesini beklediğim üç elmayı ona vermeyi hayal ederken, masalın sonu gelmişti. Bu defa ayrılıklar geçici olmamış, masalın sonu mutlu bitmemişti.
Hiç olmadığım bir oyunda yaralanmış, simsiyah gecelerde kaybolmuştum. Yüreğime su taşıyan düşler birbirine karışmış, gülüşmeler, koklaşmalar, sevişmeler tarifsiz kederlere dönüşmüştü.
Ve ne yazık ki, gökten üç elmanın düşmesi masallarda,
Yüreğimde besleyip büyüttüğüm sevgiler yine yüreğimde kalmıştı…
Kayıt Tarihi : 30.11.2018 14:49:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!