Takımım tüm hazırlıklarını yapmış bir şekilde yola koyulmadan önce;
Yüksek tutuşta kurma kolu bıraktı.
Emniyetler kapalıya alındı. Gece emriyle beraber intikal başladı.
Ay yoktu. Yağmur hafif hafif yağıyor ama sis her tarafı kaplıyordu.
Ürkütücü bir gece tüm askerlerin içine sinmişti sanki...
Sessiz ve ustaca atılan adımlar ile başladı yürüyüş.
Bir süre sonra; Yağmur şiddetini arttırınca emri verdim.
- Panço giy!
Kısa bir duraksama oldu. Sonra yeniden yürüyüş başladı.
Askerler arasındaki mesafe o kadar kısaydı ki; Birinin tüfeği öbürüne değiyordu...
Bu gerekliydi de, kopmalar olmaması için. Her kopma uyarısı en az on dakika kaybettirirdi. Oysa zaman sınırlıydı.
Yükselen rakımlar, keçi yollarında gizliydi...
Zikzaklar çizerek yükseliyorduk. Takımın epeyce sağından yürüyordum.
Öyle bir noktaya gelmiştik ki; Belimden aşağıda bulut vardı, ayaklarım görünmüyordu... Sınır noktasıydı.
Bu noktadan sonra artık o sis bulutunun üzerine çıkacaktık.
Gece ay olmadığında, çok karanlık oluyor şehrin dışı.
Hele birde yükseklerdeyseniz; Hayaller gelir.
Geçmiş o ana yansır. Görülen her gölge sanki bir tanıdıktır...
Yağmur da hızlanmıştı artık iyice...
Belli belirsiz ışımalarıyla, cılız şimşekler çakıyordu gökyüzünde.
Sonrasında derin sessizlikler...
Ardından yeniden bir ses, sonra yeni bir ışıma.
Altıyüzelli metre yukarıda; Neden?
- Ancak ikiye kadar sayabildim.
Dedim kendime.
Uyandım hayallerden düşlerden.
- Dur!
Emrini verdim. Telsizlerden emir yankılandı en uzak time kadar.
Sağdaydım. Yürüyüş kolunu tamamen görüyordum.
Birinci timin de durduğunu gördüğüm anda; Korkunç bir ses çıktı.
Sanki gök yarılmıştı.
Gözleri bile kamaştıran bir ışık dalgasının ardından, birinci timin yanındaki ağacın alev aldığını ve yarıldığını gördüm ikiye ilkin.
Sonra;
Üçüncü timin yarısına kadar olanların devrilen domino taşları gibi devrildiklerini.
Ardından da, kalanların kendini yere atıp bir sütre bulmak için süründüklerini.
Koşuyordum...
Durum raporu istiyordum koşarken.
Yanıt geldi:
- Kayıp yok.
Dizlerimin üzerine çöktüm o an...
Başımı yukarı kaldırıp baktım karanlığa.
İri yağmur damlaları gözyaşlarıma karışıyordu.
- Yalnızca bir yıldırım, diye mırıldanıyordum; Yalnızca bir yıldırım...
Kayıt Tarihi : 10.4.2005 14:50:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!