son sabahtan çok sonra bir sabah…
.
Fırtınayla henüz tanışmamış bir deniz olsun bu sabah., dalgasız ve
kayıksız... Hani., çocukluğumuzun zenginliğinde mavi-mavi kağıtları
ütüleyip., gökyüzü ve deniz yapardık ya işte öyle bir deniz…
Kıyısında bir kulübe., olabildiğince sessiz., kimsesiz,, içinde biz…
. . .
Belki geceden kokun sinmiştir diye üstüne., takvimin yaprağını
koparmadan...
Ve hatta seni uyandırmadan., ikimizin yerine önce ben kalkarım
yataktan.,
Kaçıp rüyana saklanmasın diye yüzündeki çocuksu gülümseme…
. ,
Perdeyi açarım., güneş bir müjde gibi girer odadan içeri., sonra
çayı demlerim...
O çok sevdiğin sıcak ve taze ekmek kokusunu da üstüne serper
uyanmanı beklerim.,
her göz-göze gelişimizde buharlaşıp kaybolduğumuz başucunda…
. ,
Kahvaltı biter., sabah keyfine son adım., sererim günlük gazeteleri
gözünün önüne...
Okumak istediklerini okur., görmezden geleceklerinin bakmam
bile yüzüne...
Ne dersin canımın içi sırası gelmiş midir artık kırlara koşmanın…
. . ,
Ama dur… Göz izlerin silinmesin diye o sabahtan bu yana yüzümü hala yıkamadım., inanır mısın.,. Hem bir kere bile çay da demlemedim... Sadece rakı içiyorum önce sana., sonra güneşe kaldırıp kadehimi…
Bilirsin rakıya da hiç su katmam ben ama içine gözyaşı damlayınca
böyle oluyor işte…
.
.
2010/2022
(Boşluk turları)
Kayıt Tarihi : 23.6.2022 21:23:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!