Bir kere hasret girmesin yüreğe; bir bulaştı mı izi kalır ve gönül her gidenin peşinden hasret gelecek sanır.
Bir hasret taşıyorsan yürekte o yürekten daha hayır bekleme.Evvel diz çöktürür sonra yerlerde süründürür zamanla karışırsın toz toprağa,topladığın herşey dağılır bir kenara.
İki hasret girerse yüreğe,iki parçayı bir araya getirme çabasıyla akıp gider hayat.Birine yetişirken birine geç kalırsın.Ters yönlere giden araçların tam ortasındasındır,kendinden vazgeçmek ağır geldiğinde bir yarınla yetinmeye çalışırsın.İçinde bulunduğun duruma artık ''keşke bir hasretim olsaydı da dağılanları toplamayla uğraşsaydım'' gözüyle bakarsın.
Üç hasret girdi mi yüreğe gönül aha alışır.Felç inmiş gibi öylece kalırsın.Kımıldayamamanın verdiği o hicran kımıldayan yer olan gözlerinden akar yerlere.Durgunluğun hayatın yükünü kaldıramaman zannederlerken sen bir-iki hasret neymiş ki diyen yüreğinde üç hasret taşırsın.Ektiğin üç gül toprak tutmayıp düşerken yere önce dikenleri batar sonra rengi karışır yüreğine.
Evet işte böyledir,bir kere hasret girmesin yüreğe.Ey benim gözükara,yüreği göğsüne ağır,diz çöküp yerlerde sürünürken bana isyan eden sevdiklerim:Siz dağıttıklarınızı toplama çabasıyla geçirirken hayatı ben gönlümdeki bu dört hasretle neyleyeyim?
 
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...




Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta