Muharrem amcamla çok konuşuruz bu yivle meselesini çok geçmişe dayanan bir konu uzun bir kış ayıydı, tabi o zamanlra çok gençtik askerlikten yıllar öncesi,bir gün avcı başımız henüz yaşayan efsanemiz eçoğ (Hasan amcam) Allah uzun ömürler versin haber saldı toplanın diye, köydeyiz tabi ya ocak ya şubat ayı olması lazım aylardan ve bir gün o an geldi bir sabah bize haber saldı toplanın diye, kar bir metre evin kapısından çıkmak ne mümkün o anı hiç unutamam, rahmetli dedemin baltasının sapı bir metredir o an elime geçti ölçtüm balta sapıyla beraber kara gömülmüştü mubarek kar…Eçoğu bekletmek ne mümkün varmalıydım kapısına bir an önce, av tabi bir hayli adam lazım birlik için, mıstık gele mehmedin burhan Zeki rahmetli amcamın İsmail Duran ve ben, görüyordum pencereden herkesi o toplanma yerine eçoğun dergahına gidiyorlardı, nasıl olurduda bir metreyi aşan karda batmadan ilerliyorlardı, daha ben kapıdan adımımı attığımda kara batmıştım gömülmüştüm Duranı tam karşıda gördüm bizim bu yana ilerliyordu ayagında yivle varmış sanki dans ediyordu mubarek..O an bir şeyler yapmalıydım bir çare avcıbaşının huzuruna en son ben varmamalıydım o an rahmetli dedem imdadıma yetişti Durmuş dedi Hüsnü amcanın yivleleri var sayatta duvara asılı daban odasında dedi, buldum bi çare ama giyemedim dedem yardım etti çıktım yola, sırtımdaki çantada biraz yiyecek biraz fişek omzumda dede yadıgarı çift kırma, bende artık kara batmadan yürüyebiliyordum cinbacağı geçtim şükür vardık eçoğun huzuruna sonuncu olmamıştım ama bir eksik vardı emmioğlu yoktu meydanda, bizleri eçoğun talimatlarını dinlerken nasıl ava yaklaşıp pusu kuracağimizi anlatırken bizlere, henüz guruba katılmayan emmi oğlu ismail deydi gözlerimiz yoktu meydanda uyuyor zannetmiştik tek eksik oydu hasan ağam seslenin şuna geç oluyor gelsin dedi bize bir baktık rahmetli amcamın tüfeğini almış, omzunda çanta ama ayağında yivle yok, unutamam uzun sarı çizmeleri ile kara bata çıka geldi yanımıza çizmeler dize kadar bana Cumhuriyetimizin kurucusu Atamızın çizmelerini hatırlattı emmioğlu en arkadan gelmeliydi çunki bizlerde yivle vardı karı biraz pusturup o arkadan gelebiliyordu, son kontrolleri yapıp eksikleri tamamlayıp başladık yürümeye büyük ava, ama sanki bende birşeyler eksikti tam Mehmet amcanın açmasına tırmanırken aklıma geldi evet diş fırçamı yanıma almayı unutmuştum bu benim için çok büyük bir eksiklikti dönmem lazımdı geri almaya fırçamı ama bunu gruba nasıl anlatabilirdim mesafe açılmadan köyden bir şeyler yapmam lazımdı, çunki o an diş fırçamı almaya gidecem bekleyin desem asla olmazdı beni beklemezler dımdızlak ortada bırakırlardı ve o zaman şimdi aklımda olmayanı yaptım beni beklemeye razı ettim, ama hiç biri bilmiyordu gerçeği diş fırçayı almaya gittiğimi, beklemişler beni devam ettik yola saatler sonra vardıkm geyik dağına pusu kurmaya başladık iki kişi dağın öbür yüzü iki jkişi dağın eteği iki kişi koğucıu olduk tetikçiler aşagıda bekliyoruz ve o an nasıl titrediğimi anlatamam tam ben geyikle karşı karşıya kalmıştım elim tetiği çekemedi üzerime geliyordu geyik o an bir patlama oldu yukarıdan bana gelen geyik kaçtı silah sesinden baya silah sesi oldu dağın öteki yüzünden herkes benim kaçırdığım geyiğe ateş ediyor hiç birimiz geyiği vuramadık akşama konaklayacağımız yere vardık hasan ağam evde duramamış konaklayacağımız yeri bildiği için yolu kısaltarak kestirmeden gelmiş hemen hemen aynı zamanda sayvana varmışız hasan ağamın talimatıyla çalı çırpı toplamaya başladık üşümüştük onca terledikten sonra ateş yakmamız lazımdı, susamıştık ama görünürde su yoktu olsa bile küçük göletler donmuştu soğuktan, küçük bir tasımız vardı tek çare tasa kar koyup ateşte ısıtarak eritip içmekti öylede yaptık, önce ağamıza içirdik eriyen sudan, sonra tekrar eritmeye başladık herkes eriyen karı bekliyordu sırayla içecektik, kar erimesini beklerken arkadaşlar yine sağa sola çalı çırpı odun ararlarken kimsede yoktu, o an ateşin yanında ben hemen tastaki eriyen suyu aldım diş macunu ve fırçamı çantmandan çıkardım ve başladım dişlerimi fırçalamaya, o anda fark edememişim eçoğla Burhan abiyi tası arıyorlarmış beni farkettiler hemen biraz ötede gördüler benim ağzımın içi macun fırça ile suyu harcadım zor bela erittiğimiz suyla dişlerimi fırçalıyordum işte o an eçoğ yüzüme Baktı Allah Allah ya ben ölmeden daha neler göreceğim dedi utanmıştım yüzüm kızarmıştı eçoğ beni azarlarken diğerleride gelmişti al sana onlardanda o kadar azar bir yandan eriyen kardan bir yudum su içeyim diye beklesinler biryandada eriyen karla dişlerimi fırçalayan ben o an yer yarılasydıda içine girseydim arkadaşların abilein bakışlarını yıllar geçsede unutamam
Not:yeğenim Durmuş Akmanın kendi yaşadıkları ve kendisinin anlatımıyla paylaşayım dedim sayglarımla
söz birliği etmişcesine
'aşk hastalığıdır bunun adı
ve çok sarsar insanı bu yaştan sonra'
.KIYMETLİ KARDEŞİM,
GAYET GÜZEL ÇALIŞMALARINIZI TEBRİK EDİYOR,GÖNLÜNÜZE SAĞLIKLAR DİLİYORUM....
SELAM,SEVGİ VE SAYGILAR....
çok hoş bir kar hikaeyesi idi.
mevsime de uymuş :)
tebriklerimle
tam da dört bir yanımız yığın yığın karla örtülmüşken. şiir güncelin de günceliydi. kutladım......
E Muharrem kardeş... Siz de hak etmişsiniz o utanmayı. Umarım o kadar bakıma, dişleriniz de vefalı çıkıp terk etmemişlerdir sizi... Çok hoş bir kar hikayesiydi, gülümseten...
Bu güzel hikayeye, hikaye gibi bir kar şiiriyle eşlik edeyim dedim... Selam ve sevgiyle...
ÇOCUK VE KARDAKİ İZLER...
Okul yoktu çocuğun köyünde,
Komşu köyde okumaktı tek çare,
Her gün yürüyordu tam üç kilometre.
Kundura işe yaramıyordu çamurda,
Çamurlar az buz değil, diz boyunda.
Çizmelerin fiyatı da çok fazla…
Babası lastik ayakkabı almıştı çocuğa,
Öyle adisinden değildi hani,
İçleri de astarlıydı, sıcacık, fırın gibi…
Sağa sola baktı, yoktu hiç kimse,
Geç kalmıştı galiba okula yine.
Kar yeni yağmıştı, dört parmak yani,
Basınca taze kara gıcırdadı lastikleri.
Öyle güzeldi ki karın üzerindeki izleri;
Daldı çocuk onları seyretmeye,
Ne hayaller kurdu izlerin her birinde.
Unuttu sağı, solu, okulu, dersi,
Başladı okul yolunda geri geri gitmeye,
Yeni izleri seyrediyordu böylece.
Kendini kaptırmıştı bu oyuna iyice,
Güneş de yükselmişti epeyce.
Arkadan bir el dokundu omzuna hafifçe,
“Yeni galiba” dedi, “giy güle güle…”
Utandı çocuk fark edilince.
Cevap veremedi, kaldı öylece.
Sonra koşmaya başladı aklı başına gelince,
Vakit ne kadar ilerlese de.
Eğer rastlamasaydı Hasan Dede’ye,
Kim bilir daha ne kadar gidecekti gerisin geriye?
Vitrinlerde beklemekten usanan çocuksuz ayakkabılar,
Bir yerlerde de ayakkabı bekleyen çocuklar var.
Buluşturmalıyım onları tam orta yerde.
Ama iz yapmalı ayakkabılar
Tertemiz, taze karlar üzerinde.
Karlar tertemiz, tıpkı çocukların yürekleri gibi,
Kar izleri örter ya hani,
Çocukların yüreklerindeki acı izler de silinmeli
Tıpkı karların izleri örttüğü gibi…
Hep ileri ileri yürümeli çocuklar,
Bu acımasız dünyaya inat,
Dudaklarında en içten gülüşleri,
Kuş cıvıltısı gibi neşeli sesleri,
Ve bahar filizleri gibi hayalleri…
Naime Özeren
Bu şiir ile ilgili 14 tane yorum bulunmakta