Bir İstanbul Düşlemi Şiiri - Taylan Olgun

Taylan Olgun
5

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Bir İstanbul Düşlemi

-1-
Bir yığın insan yürüyor kaldırımlarda....
Kimi sağa kimi sola,
Kiminin aklı bir karış havada,
Uçuk bir hayali düşleye düşleye...
Toprağı mı altındır;
Yoksa ver elini İstanbul diye gelenlerin dimağında cin bir fikir mi?

Neymiş bu kimini padişah, vezir eden,
Kimini ise rezil edip, bataklığında yutan.
Her bir milletten, imandan,mezhepten...
İdeoloji ve fikriyattan insan tomarları...
Sanki küçük bir kopyası dünyanın,
Misali makrokosmosmuş-ki gözle görünen evren silüeti...
Binbir yüzün bulunduğu bir maskeli baloymuş gibi...
Belki bu yüzden olmalı ki hiçkimse sıkılmaz....
Herkes aradığını kolayca bulur.

-2-

Peygamberin iki dudak arasında müjdelediği fatihine...
Sultan Fatih erdi mazharına Tanrısal inayetin yardımıyla.
Beşyüz elli küsür senelik bir çelik salıncak....
Kimi zaman şiddetli ve hızlı sallanır,
Bazı zamanlar da duracakmış gibi yavaştır tarihin kaosunda.
Damarında sıkışmış da fışkırmıştır,bir artezyen kaynağı gibi,
Kara petrolün ululuğunda,
Kültür, tarih, sanat, doğa ve ötekiler....

-3-

Deniz, nasıl da kumdan nefes alamaz ya;
Burnunun içi kumdan bir tarladır...
İstanbul'un,- devasa binalarla, bineklerle, insan yığınlarıyla...
Denktir kumla kaplı bir çöle...
Andırır sonsuz mülkiyetini,- koca bir çöplüğün.

Bir kurbanla, bir suçlunun masalıdır İstanbul...
Biri mağdurdur, düzenbazlığa, hırsızlığa, kapkaca, soyguna.
Hakkını verse de namusun, dürüstlüğün...
Gene de yaka silkemez, kurtulamaz acı sondan...
Diğer birinin gözünü kan bürüse de,
Amacı, elde edilesi bir amaçtır,
Mühim değildir yolun eğri yada düz olması,- amaca giden yolda.

-4-

Nostaljisi kimileyin üzerine sinmiştir:
Ahşap evleridir bizi tarihin gizli derinliklerine götüren...
Kimbilir kaç kişi o evlerde kalmışlardır da,
Yutmuşlardır tarihin tozunu, üzerini tutmuş olan...
İstanbul demek ahşap haneler demektir bir yandan da,
Tarihin valsi eşliğinde...
Klasik giyimli beyefendileri....
Kantolar, tangolar ve matineleri...

Çağrısına cevap vermemizi bekliyor...
Sanki bize sonsuzluğun masalını mırıldanacak,
bir tınıyla, -dünya'ya hiç gelmemiş.
Ya Kumkapı'daki cümbüşlere ne demeli:
Bir başkadır zevk-ü sefası...
Cennetten akan bir ak sütten çağlayan gibi...
Neşe ve esenlik verir şu rakı dolu bardaklar, çakırkeyflerin masasında...

-5-

Adalardır; sessizliğin sesine hükmeden...
Martılar ki; kanadı mahkumdur şu ağaç bağırlı Adalara...
Tarihi kiliseler titretir gönlümüzü geçmişin ilahi nağmeleriyle,
- ikon dolu şarap gibi yıllanmış duvarlarında...
Bir güneştir ki, Adaları eliyle selamlar...
Meğermiş; Adalar, martılar, güneş ve rüzgar kahve milletinin insanıdırlar;
Ki, her sabah toplaşıp muhabbeti döndüren, - günün kaderini belirleyecek.
Akşam olurken güneş, hepsiyle vedalaşır yarenlerinin...
Ve dağların ardında kaybolur.

-6-

Günle birlikte rüyalar vücut bulur, İstanbul'da aksetmesiyle...
Batanı çıkanı, kaybolanı, yutulanı...
Olunca sabah, herkes sokağa dökülür...
Akşama kadar tıkır tıkır işlemeye başlar, çarklıları....
Tempolu bir fabrikaya denk, İstanbul'un...
İstanbul bir toprak parçasından ibaret değildir:
Yüzünü şeklini şemalini görmen mümkün değildir elbette...
Ama sabah, vapurun tekinde, elinde çay ve simitle....
Dalarsın Kızkulesine yada uzaklara seyre...
Duyumsarsın da; onun gizemli tebessümüne hasıl olursun...
İşte budur simyası, İstanbul'u düşlemenin...

Taylan Olgun
Kayıt Tarihi : 11.4.2006 00:22:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Taylan Olgun