haziran gelmişti, güneş daha kızgın parlıyordu
at nallarının dövdüğü yollar toz halinde
hafif bir sis tabakası gibi yüksekliyordu
havaya toz kaldırıyordu hareket eden her şey
bir bahar vakti sonrasıydı
ufak tefek rüzgarların bambaşka mecralara sürüklediği günlerdi
kül rengi topraklara bir damla yağmur düşmemişti
gökte top top asılı duran bulutlar kaybolmuştu
güneş, boy atan ekinler üzerinde parlamıştı,
her yeşil başakta sarı bir çizgi belirmişti
toprağın üstü kabuk tutmuş
kırmızı topraklar pembeleşmiş
kül rengi topraklar beyaza boyanmış
dere yatakları kuru birer patikaya dönüşmüştü
kurak bir yazın habercisiydi olup bitenler
kızgın güneş vurdukça,
taze buğday başakları önce biraz büküldüler,
sonra başakların ağırlığını taşıyan sapları
sarktılar başaşağı doğru
büyük büyük bulutlar yükseliyordu
yüksek, kocaman bulutlar...
yağmur getiren bulutlar.
tarlalardaki adamlar bulutlara bakarak
havayı kokladılar,
rüzgarın esip esmediğini anlamak için,
ıslak parmaklarını kaldırdılar.
dört gözle rahmet bekliyorlardı Allah’tan
kuzeye doğru esiyordu hafiften bir rüzgar
kurumuş otları hafif hafif birbirine çarparak
yeniden o soluk gök, yeniden o soluk güneş...
düşen yağmur damlalarının tozlarda açtığı çukurcuklar
ekinlerin üzerine berrak damlalar bırakıyordu.
gün boyunca şiddeti arttıkça arttı...
soluk vermeden, durmadan esen bir rüzgardı bu...
yollardaki birikintiler döne döne havaya kalkıyor
kenarındaki çalılıkların üzerine çöküyordu...
rüzgarın yeğinliği büsbütün artmış, öfkelenmişti
rüzgar toprağı yaladıkça tozları yerden kaldırıyor
yavaş yavaş yükselen bir duman halinde
ta uzaklara götürüyordu...
kuru , hışırtılı sesler çıkarıp,
kaybolup gidiyordu kızıllaşan gökyüzünde
saman çöplerini, yaprakları, hatta toprak parçalarını bile
sürüklüyordu tarlaların üzerine
uçuşup duruyorlardı.
kıpkızıl bir güneş parlıyordu gökyüzünde
sıkıntılı, boğucu, karamsar ,hiddetli
rüzgar bütün gün
her an biraz daha artan bir hızla esiyordu
külrengi gökyüzünde duran kızıl güneş,
alacakaranlık ışık veren; sönük,kırmızı ve yuvarlaktı
rüzgar, yere yatırdığı başakların üstünde
bağırıyor, haykırıyordu
her buğday sapı, bitkin bir halde
rüzgar yönüne doğru toprağa tutunmuştu
akşamleyin ortalık yeniden zifiri karanlık
yıldızlar toz bulutu demliyor
pencerelerden sızan ışıklar da
evlerin bahçelerinden öteye geçemiyordu.
esinti, şimdi büsbütün havayla karışmış,
her taraf toz bulamacı halinde
gecenin tam ortası, rüzgar uzaklaşıp gitti
her yan sessizlik içinde
tozlu hava, sesleri sisten çok boğuyordu
toz o kadar inceydi ki havada görünmüyordu bile.
çiçeklerden dağılan tozlar gibi,
sandalyelerin, masaların ve tabakların üstlerini kaplamış
kapı eşiklerinde tozdan ince çizgiler vardı
rüzgar horoz sesleriyle boğuşuyordu
şafak vakti havaya sis hakimdi
günün ilk çeyreğinde rüzgar, gökte süzülüp durdu
çit direklerinin tepelerinde, tellerin üzerinde
yapraklar, yoncalar, buğdaylar,çalılar ,oyuncağıydı sankı
yaramaz bir çocuk edasıyla oynaşıyordu onlarla…
redfer
İlyas Kaplan
Kayıt Tarihi : 4.2.2018 14:10:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![İlyas Kaplan](https://www.antoloji.com/i/siir/2018/02/04/bir-haziran-gunu-oykusu.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!