Bir Genç Kızın Hayatı Şiiri - Yorumlar

Zehra Okur
111

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

BİR GENÇ KIZIN HAYATI [email protected] Bir zamanlar çocuktum, pekte yaşadığım söylenemez… Çocukluğumu çok acı çektim, ne çocuk oldum nede büyüdüm, hep baskı altında yaşadım. Bir gün bir umut ışığı olur diye kendi kendime umutlandım, elbet bir gün şansım dönecekti… Tam sekiz kardeştik; beşi oğlan üçü kız. Babam Suriye de çalışıyordu. Bir işçiydi. Gâh geliyordu gâh gelmiyordu. Annemse terzilik yaparak bizlere geçimimizi sağlıyordu. En büyüğümüz abimdi, oda iş buldukça çalışıyordu. Annem hep dua ederdi. ALLAH’ım çocuklarımı beladan nusübetden koru.
Çocukluğum çoğunlukla köyde geçerdi. Babaannemle birlik yaşardım. Kızlardan en büyüğü ben idim. Tam on iki yaşındaydım, köy çocuklarının oynadığı oyunlar Bayburt; ta yoktu bana değişik geliyordu. Beni dışlıyordular, “sen şehir çocuğusun sen bizlerle oynayamasın” diyorlardı. Bir gün bunlara “dokuztaş oyunu oynayalım” dedim, bana bakarak güldüler sen “dokuztaş biliyor musun”” evet” dedim ve bende onlara katıldım, çok da zevkli oynadık, artık köy çocuklarıyla birlik oyunlar oynamaya başladım. Bir gün annem bana haber salmış: “Artık gel.” Okula gidiyordum. Evime dönüyordum artık. Babaannem boynunu büktü gidiyor musun? Bende, “evet” dedim. Yine, gelirim üzülme Babaanne artık seni yalnız bırakmam… Yüzün den gülücükler akıyordu. O zamanlarda okullar da öğrencilerin yarısı Sabahçı yarısı öyleciydi. Bende sabahçıydım, son sınıfı okuyordum. Abim bana artık sen okumayacaksın dedi. İlkokulu zor okuttular. Ve böylelikle bir çocukluğum daha geçti. Okulumu bitirdikten sonra köye gitmek istediğimi söyledim. Beni o kadar sıktılar ki yok neymiş ben büyümüşüm artık kendi başıma hareket edemezmişim, “yaşım kaç başım kaç” dedim. Artık on yedi yaşımdaydım(!) Bir genç delikanlı hayatıma renk katmıştı. Nede olsa genç bir kızdım. Onu seviyordum. Köye gitmek istediğimi söyledim aileme; onlarda kabul ettiler. Babaannem benim köye gideceğimi duymuş, ne kadar seviniyordu... Kız torunu bu kadar mı çok seviliyordu? Kendimi işte o zaman şanslı hissettim. Köyde genç kızların hayatına diyecek yoktu. Zevkli ve bir o kadarda eğlenceli geçiyor. Bana bir lakap takmıştılar ‘ay kız’ diyorlardı. Gece sırtımı çimenlere verip gökyüzünü seyrediyordum. Ayı ve yıldızları seyretmek zevkliydi. Ondan dolayı lakap taktılar bana… Sabah kalkıp dağlara çıkardık, hayvanları otlatmaya… Zaten fazla kalmadım köyde, ancak yirmi beş gün kaldım. O yirmi beş günü iyi değerlendirmek istedim, ama o da bana çok geldi. Abim gelip beni götürmek istediğini söyledi. Bende gelmek zorundaydım eve geldiğimde annemin bana söylediği söz şok etti. ‘Beni istemeye gelecekmişler…’ Dedi. “Neden? ” dedim. Evlenme cağım mı geldi? Siz beni hemen vermek istiyorsunuz. Kızım; Canan, dedi ne yapalım, ‘Baban yanımızda yok. Bense yoruldum sizlerin peşinden koşmaktan, abin ne diyorsa o olsun artık… Umutlarım sönmüştü. ‘Ne yaşadım ki çocukluğumu siz beni veriyorsunuz? ’ Hiç sesim çıkmadı. Demek ki kader buymuş dedim, kendi kendime ve beni verdiler hiç görmediğim birine… O zamanlar öyleydi, kim gösterecek ki? Aman neymiş ayıptır. Evet, ayıp artık ayıp ne yapıyorsak ama şunu iyi biliyorum ki sevdiğim insan olsaydı yine evlenmezdim Neden sorarsanız? Yaşım küçüktü onun için, Bir gün Annemle oturup dertleştik, Gençliğini anlattı bana aslına bakarsan annemde çok çekmiş, hani bir deyim vardır; ‘anasının yazısı kızına çeyiz olur’ diye… İşte benim hayatımda sanırım onun gibi bir şey… Ne diyelim: ‘başa gelen çekilir.’ On sekiz yaşımda nişanlandım ne ben mutlu oldum nede annem bazen kendimi öldürmeyi bile düşündüm, o kadar bunalmıştım ki, artık mantıklı düşünmüyordum her şey bana dar geliyordu. Ailecek pikniğe gittik. O güne kadar hiç gitmemiştim baya kalabalıktık. Nerden baksam yirmi beş kişi vardık. Çok da eğlenceli geçti. Benden su istediler çeşmeye gittim, orda biriyle karşılaştım, ismi Mehmet çokta kibar biriydi. Bana adımı sordu, utanmıştım, konuşmuyordum. Nede olsa nişanlıydım, ayıp diye bir şey vardı. Bana; ”dilinimi yuttun konuşsana orman güzeli” dedi. ‘Orman güzeli’ kelimesi o kadar hoşuma gitmişti ki… Hayal etmeye başladım; acaba orman da yaşasaydım ben bu ilgiyi görür müydüm, neyse o beyle her nere gidiyor duysam karşılaşıyorduk. Artık kadere inanıyordum. Bu benim kaderim diyordum. Ve bir gün tesadüfen düğünde karşılaştık, orda benim gözlerimin içine öyle bakıyordu ki… Sanırım ona Âşık olmuştum, ama bir şey vardı, nişanlı olmam beni engelli yordu. O düğünde karşı karşıya oynadık. Ve bana orda kulağıma ‘gel seni kaçırayım’ demesi beni bayağı şaşırttı. “Niye? ” dedim. “Ben seni tanımıyorum, niye böyle bir şey yapayım… Ben deli miyim? Olmaz böyle şey, aileme ihanet edemem. Beni yaşatmazlar, nasıl böyle bir şey istersin? ” kızdım ve o zaman; ” iyi pişman olursun, git sevmediğin biriyle evlen bakalım… Nasıl mutlu olacaksın ki…” Bana dedi. Belki gerçekten beni seviyordu. Fakat korkuyordum bir duyan olursa ben ne yaparım, korkusu içime düştü. Sonunda dayanamdım, en yakın arkadaşıma sırrımı açtım her şeyi anlattım. Oda bana “şu arkadaşını bana tanıt bakalım dost mu düşman mı? ” Bende tanıştırdım, sonuç ne oldu biliyor musunuz? O samimi arkadaşım bu beni seven gençle evlendi. İşte o zaman yıkıldım. Bende seviyordum ama nişanlı olmam onu sevmemi engellemişti. O genç o kadar zengindi ki parayla oynuyordu resmen, tabi kayıp etiğim yanı orası değildi, aslında ben çok sefalet çekmiştim. İsterdim evlenmeyi fakat nasip işi bu parayı veren düdüğü çalar misali oldu. Bende nişanlandığım gençle evlendim fakat hiç mutlu olmadım hep onu düşündüm, acaba onla evlenseydim nasıl olurdu hayatım insanoğlu bazı olayları görmemezlikten geliyordu. Bende aynısın yaptım, arkadaşım onula evlenip Amerika ya gitmişti, o kadar gururluydu ki. Benimle bir kez olsun konuşmadı bile. Hal bu ki benim sayemde o genci bulmuştu. Ama öğrendiğim bir şey vardı; mutlu değildi. Nedeni de; çok havalıydı san ki dünya onundu. Ben onun yerinde olmadığıma şükrediyordum, niye sorarsanız? Belki bende onun gibi mutsuz olabilirdim, iyi ki de kaderime katlandım. Tamam, ben belki o kadar mutlu değildim ama yine onun yerinde olmak istemezdim. Şuna inandım her şey para değilmiş. Bir zaman sonra bende Almanya ya gittim, orda yaşamaya başladık. Tam on iki yıl orda kaldım, iki tane çocuğum vardı. Biri kız biri oğlan. Kendimi onların mutluluğuna adamıştım, onlar için yaşıyordum, şu an sekiz senedir Türkiye’deyim kızım burada okuyor. Onun la birlikte geldim. Gelmez olaydım, eşim benim yokluğumdan istifade ederek orda bir başkasıyla evlendi, ha nasıl oldu derseniz: Şöyle anlatayım; benim kızımla Türkiye ye gelmem onu yoldan çıkarttı. Ha doğrumu yaptım hayır ama kızım için gelmek zorundaydım oğlum babasıyla kaldı. Bense kızımla bize idare edecek kadar para gönderiyordu. Onunla geçiniyordum, bir gün karar verdim, Alman yaya dönmek istemiştim, “oğlum bana anne niye geliyorsun babam sana kocalık mı yapacak ben senin yerinde olsam gelmem babamı bıraktığın gibi bulamasın. Babam çok deyişti. Artık hayatında biri var.” O an yıkıldım oğlum beni istemiyordu. Kendi kendime dedim ‘kızım Canan buraya kadarmış mutluluğun’ ve unutmaya başladım. Artık ondan bana fayda yoktu. Gel git zaman sevdiğim insanla İzmir de karşılaştık o da yaşlanmıştı bende. Ben kırk dört yaşında oda kırk sekiz filan vardı. Oturup konuştuk. “Evliliğin nasıl gidiyor? ” dedim. Bana ilk söylediği söz “evlilik diye bir şey yok” Nasıl olur dedim? “Ben ayrılalı altı yıl oldu.”” Niye sordun” dedi. Bense; “merak ettim, benim tanıdığım arkadaşım pek alçaklara konmazdı da onun için sordum. O da bana “Eşim uyuşturucu kullanıyordu. İlk hamilelikte alışmış, bunun farkında olmadım. Bunu nasıl ki fark etmedim ama kayıp etiğim bir şey vardı, kızı doğanda oda anası gibi uyuşturucu bağımlısıymış, zamanla ilerlemiş. Doktorlar anne rahminde vücut bağımlı olmuş. Tedavi görmesi lazım diye hastaneye yatırdılar, kızım on beş yaşındaydı, Hastaneden kaçıp annesinin yanına giderek onunla birlik kendini mahvetmiş…” Mehmet Bey o kadar yıkılmıştı ki; hem evliliği bitmiş hem kızını artık kayıp etmişti. Bana derdini anlattı bende dinledim bayağı sürdü, iki saat filan dinledim, oradan kalkıp lokantaya gittik. Yemeklerimizi yedikten sonra biraz gezdik, bana “benimle evlenirimsin” deyince ağzım açık onun yüzüne bakıyordum. ‘Bak şu ALLAHIN işine nerden nereye kim derdi ki sevdiğim insan seneler sonra bana evlenme teklifi yapacak’ Bu arada bende tabi ki anlattım başımdan geceni oda bana; ”ikimizin de kaderi buymuş” bende kabul ettim. Ama önce eşimden boşandım. Bana “niye boşanıyorsun sen istedin Türkiye ye gitmek”, bende ona “ben geldiysem sana ne demeli neden hemen hayatına birini soktun” sevdim, dedi.” İyi” dedim “o zaman boşanalım” tabi evleneceğimi demedim deseydim asla kabul etmezdi. Ve sonuçta ayrıldık. Bende Mehmet beyle evlendim İzmir de oturduk. Mehmet beyin birçok yerde evi vardı. Canım nereyi isterse orda oturuyorduk. Üç yıl beraberdik, sonra hastalandı. Hastalığı kötü hastalıktı. Doktorlar hastanede yatması lazım deyince hemen yatırdım. Bana devamlı “bu kadar mutlulukta bana yeter de artar bile, senin yanında ölsem gam yemem…” Biz birbirimizi o kadar seviyorduk ki, hayatımızı yazsak roman olurdu. Tam dört ay hastanede yattı. Ölmeden önce bana söylediği söz şu oldu: “Şunu iyi anladım ki para pul mutluluk getirmiyor. Bunca malım vardı. Hani neden hayatımı kurtarmadı” dedi. Yıkıldım. O sözünü duyunca; “evet para her şey değilmiş…” Mehmet beyin ölümden sonra İzmir’e döndüm. Kızım büyümüştü artık, üniversite okuyordu. Bende bana kalan mirasla bir konfeksiyon açtım. Kendime bir eğlence olsun diye… Artık kadere her zaman inanıyorum. Benim başımdan bunlar gelip geçecek miydi? Demek ki bunları görmekte varmış. Onca malın sahibi oldum ama eksik bir yanım vardı. Sevdiğim insan yoktu artık. Kızımla birlik yaşıyorum bazen oğlum geliyor. Türkiye ye benimle kalıyor. Oğlum da mühendisliği okuyor. ALLAH’ıma çok şükür, çocuklarım benim yaşadığımı yaşamadılar. Bazen memleketime geliyorum, bazen çocuklarımla tatile gidiyorum, Annemle hacca gittim. Ah anacığım o kadar yaşlanmış ki bazen tanıyamıyorum her gün görsem usanmam. O benim için her şeyden değerli bir varlık. Bizlerin çilesini çekmiş. Kocasız yaşamış. Dile kolay, sekiz tane çocuk büyütmek… Kendisi şu an küçük kardeşimle birlik duruyor. Bizler anamızın değerini evlendikten sonra anladık. Bir deyimle kapatmak istiyorum. “Ana başa taç imiş, her derde ilaç imiş. Bir evlat pir olsa da, anaya muhtaç imiş…”

Zehra OKUR

Tamamını Oku
  • Alaaddin Uygun
    Alaaddin Uygun 25.08.2015 - 10:54

    güzel bir yazı kutlarım efendim

    Cevap Yaz
  • Birol Hepgüler
    Birol Hepgüler 22.07.2011 - 17:54

    Anne yüreği, dibinde daima af bulunan bir uçurum.
    Ayrılık zamanı gelmişse kimse durduramaz. Yaprağın dalından düşmesi ne dalın acizliğinden, ne yaprağın güçsüzlüğündendir, vakit gelmişse ki, ayrılıklar hep vakitsizdir.... dal ne yapsın .? Sadece ikisinin de toprağa hükmü geçmiyordur, hepsi bu... Saygılar..

    Birol Hepgüler.

    Cevap Yaz

Bu şiir ile ilgili 2 tane yorum bulunmakta