Yaklaştıkça o dar bahçeye, yüzüme rüzgâr çarpıyor. Bir Fatiha okur gibi getiriyorum sana özlemlerimi, mahşerde seni arar gibi en tatlı heyecanlar sarıyor her yerimi, yaklaştıkça topraga karışmıs tenine, nefesim hafifliyor yağmura karışan. Geri çevrilmiş dualar gibi yağmura karışan. Sakladığım gözyaşları gibi yağmura karısan. Kendimi… Cehennemden kaçar gibi getiriyorum sana.
Anamıyorum adını, ağzımdan dolup taşar gibi. Bir incirkuşu, yüzüme en derin mübâhlar çarpıyor. Oysa yoruldum çığlıklarımı saklamaktan. Rûhumda, depremlerle kayan toprağın üstünde rüzgârdan bir at gibi koşuyor yalnızlığım. Tozlu rüzgârı içime çekip, seni öper gibi dolduruyorum içimdeki savaş meydanını toza ve toprağa.
Evinin mermer duvarlarının kokusunu duyuyorum. Yağmurun tüm damarlarını sular gibi aktığı toprakta, göğsünden yükselen bir mezar çiçeğinin kokusunu duyuyorum. Yalvaran gözlerle söylüyorum bunu meleğe: “Vakti gelmedi mi?”
Tenimi kesecek bir cerrâhmışsın gibi yürüyorum sana. Bir kalp krizinde sarılacağım ilaç dolu bir sişeymişsin gibi. Mahşerde birbirimizi bulmuş gibi gülüyorum sana. Tüm günahlarını üstlendim, korkma der gibi, yüzümü yüzüne döner gibi, kısa saçlarını ikiye ayırıp, sonra da alnına bir öpücük kondurup “yetimim” der gibi, bir gelin adayına karsısında diz çöküp mahçupça “evlenir misin benimle” der gibi…
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta