Bir delinin günlüğü Şiiri - İlyas Kaplan

İlyas Kaplan
1263

ŞİİR


15

TAKİPÇİ

Bir delinin günlüğü

sabah radyosu omuzunda, kulağı radyoya dayalı, hasan yürüyor
radyoda o türkü ,kimsenin anlam veremediği
yazıklar olsun, yazıklar olsun
kaderin böylesine, yazıklar olsun
büfenin önünde dikiliyor, cebini karıştırıp birkaç bozukluk çıkarıyor
gazetesini alıp uzaklaşıyor, uzağa, uzakta ki evine gidiyor

önüne alıyor orta sehpayı
gazetenin sayfalarını bir bir çeviriyor
bir. iki. üç. dört. beş... sürmanşet
göz gezdiriyor manşetlerde işine yarayacak bir harf var mı diye
varsa , ilk sayfaya dönüyor
kesip alıyor işine yarayacak harfleri makasla
tasnif ediyor ,sayfalarda aradığı sayı varsa kesip alıyor onları da
gazete kenarda ,harfler ve sayılar masada

açıyor televizyonu
ekranda gördüğü malum harf ve sayıları çekip alamayışına öfkeleniyor
ekrandaki harfleri, sayıları alamayacağımı sanki bilmiyorum diye
söylenip kapatıyor televizyonu
gazete ve afişlerle yetinmesi gerektiğini düşünüyor
onlarla yetinmesi gerektiğini biliyor da
her şeye sebep olan o gün hatırına geliyor
sebep demek doğru mu, diye düşünüyor, düşünüyor…

kuşluk ertesi, evden çıkıyor cebindekileri yoklayıp
radyosu her zamanki gibi omzunda. o türkü çalıyor yine
batsın bu dünya, bitsin bu rüya
ağlatıp da gülene, yazıklar olsun
kimsenin ne olduğunu bilmediği, işitmediği o türkü
geçen zamanı bir elbise gibi giyen yolda ilerliyor
zamanın üstüne bastığının farkında olmadan
reklam panolarını hızlıca geçiyor, gözlerini kaçırıyor panolardan

diğer eli cebinde, cebindekilerin varlığıyla huzur bulduğunu hissediyor
bastığı yerler daha sağlam ,bir ecza deposunda son buluyor yolu
son tüketim tarihi geçmiş ilaçlar için ayrılan bölüme giriyor
her zamanki gibi. her zaman girdiği yerden
etrafı kolaçan edip ilaçları karıştırıyor, aradığı ilaçları buluyor
sesler geliyor uzaktan ,aceleyle ceplerine dolduruveriyor ilaçları

annesi sesleniyor ona, sanki onun sesini duyuyor
utanmıyor musun oğlum…
yutkunuyor.
derin bir nefes çekip hızlı hızlı kafasını sağa sola sallıyor
duyuyor muyum bu sesi gerçekten, diye yokluyor kendini
tekrar yutkunuyor, emin değil , ayrılıyor depodan telaşla
geldiği gibi, acil çıkış kapısından

radyoda çalan türkü aynı
ben ne yaptım, kader sana
mahkum etti, beni bana
tarih 12 eylül, yıllardan seksen ayın son cuması
kırmızı gelinliğiyle bir döşek odada güneş gibi parlıyor
pencerenin önünde duran radyodan alçak ses yükseliyor
odanın döşemelerine sızıyor
arada cızırtı, hasanı kuru bir öksürük kaldırıyor yerinden
bakıyor annesinin gözlerine ,okuyor gözlerini ,öksürüyor annesi

telaş ,ilaç kutusunu yokluyor, öksürüyor annesi
elleri titriyor hasanın, yok, öksürüyor annesi
yere düşürüyor kutuyu, alayım derken düşürüyor tekrar
daha kuru öksürüyor annesi
telaşla, alıp bakıyor, çöp olmuşlar ,öksürüyor annesi
tek tek yokluyor, tek bir hap bile kalmamış
telaş ve yutkunma ,azalıyor öksürük
daha da azalıyor ,kalmıyor azalmaya yetecek nefes ,kesiliyor
türkü sürüyor radyoda, gece sokaklar sakin
şaşıran sen mi yoksa ben mi, anlayamadım
öyle bir dert verdin ki, kendime gelemedim
of...of...of...of...of...of..of..of.....

sabah bakmaya cesaret edemediği reklam panolarına gidiyor
etrafı kolaçan ediyor, afişlerin önünde duruyor, eli belinde
şöyle bir bakıyor panoyu boydan boya kaplayan afişlere
göğsü sıkışıyor, eli belinden göğsünün soluna gidiyor
omuzunu sıvazlıyor, koluna iniyor…
bu harf ve sayıları halletmeliyim, düşüncesi
harekete geçiriyor onu
sol tarafını görmezden geliyor, eve gidiyor
cebindeki ilaçları, onlar için ayırdığı kutuya koyuyor
portmantodan çakıyı alıp çıkıyor

radyosu omuzunda, reklam panolarının yanına dönüyor
içinde zayıflayan bir acı,
malum harfleri görmesiyle kendini hissettiriyor
hareketli bir şey gibi vücudunu kaplıyor
radyoyu kenara bırakıyor , uzaktan kulağı onda
batsın bu dünya, bitsin bu rüya
aşksız geçen ömrüme, yazıklar olsun
nadiren geçen araçlar dışında onu rahatsız eden bir şey yok
ayağını panonun kenarındaki çıkıntıya yerleştirip
malum harfleri afişlerden kazıyor birer birer

yoruldukça duruyor ,radyosunu omuzuna alıyor
dinlenince geri bırakıyor, kazımaya devam ediyor
türkü çalıyor
ben ne yaptım, kader sana
mahkum etti, beni bana
kazıdığı harfleri alıp eve dönüyor hasan omuzunda radyosu
afişlerden kazıdığı parçaları sehpaya bırakıp uyumaya çalışıyor
o ses uyutmuyor onu ,tükenmek bilmiyor sözler
birbirine çengellenip zincir oluşturmuşlar
ucu da geceye düğümlenmiş

depoda yankılanan ses, uyumadan kabus yaşatıyor hasana
bir sağa dönüyor bir sola, hasan baş edemeyeceğini anlıyor
bu sesten nasıl kurtulabilirim diyor
bir yandan da sesin sahibi onu işitir mi diye
korkarak sesiz söylüyor bunları, içinden
karanlıkta gözleri bir yere kitleniyor
o ses kanlı canlı bir kılığa girip dikiliyor karşısına
öyle sanıyor, yahut gerçekten görüyor annesini
görüyor muyum yoksa bunların tümü hayal mi, diyor kısık sesiyle
yutkunuyor ki yutkunması yankılanıyor karanlıkta
o sesi tekrar işitiyor
yankılanıyor, yankılanıyor, yankılanıyor, yankılanıyor… tekrar

nasıl kurtulurum bu sesten, diyor hasan
tekrar tekrar tekrar o sesi söyleyeni odada görüyor
utanmıyorum anne, utanmıyorum anne…haykırıyor avazı çıktığı kadar
görüntü bulanıklaşıyor ve hemen kayboluyor
tüm bunlar oluyor muydu şu an, diye düşünüyor
ve içi biraz olsun rahatlıyor ,sağında karar kılıp uykuya dalıyor

cumartesi hapları ceplerine dolduruyor, radyosu omuzunda
radyoda yine aynı şarkı
öyle bir dert verdin ki, kendime gelemedim
çıkmaz bir sokaktayım, yolumu bulamadım
of...of...of...of...of...of..of..of.....

evden çıkıyor, büfeye uğrayıp gazete alıyor
beline yerleştirip yola devam ediyor
yolu annesine çıkıyor, radyoyu kapatıyor
getirdim anne, diyor, çömeliyor toprak yükseltisinin yanına
radyoyu yanına koyuyor

başlıyor eşelemeye ,biraz daha, çok az daha
hah, oldu, diye mırıldanıyor
ilaçları bir bir çıkarıp mezara gömüyor ,ceplerini yokluyor
tek hap kalmadığına emin olunca çukuru kapatıyor
iyice kapattığına emin olunca ayaklanıyor
soğuk beyaz mermeri okşarken ellerine şöyle bir bakıyor
çekiyor kendini, elini sıkı bir yumruk yapıyor
diğer eliyle beyaz mermerdeki toprağı siliyor
toprak üzerinde yeşeren ot gibi bir pişmanlık peyda oluyor hasanda
radyosunu alıp uzaklaşıyor hemen

beyaz mermerin üzerindeki toprak lekesini unutmaya çalışarak gidiyor yolu
evde tükeniyor yol, ellerini ne kadar yıkasa da
tırnaklarının arasına giren toprakları bir türlü çıkaramıyor
sehpasının başına geçiyor, gazetesini belinden çıkarıyor
başlıyor sayfalarını çevirmeye.
dünden kalan harflerle bugünkü harfleri birleştiriyor
sayıları da aynı şekilde
şöyle bir göz gezdiriyor sehpanın üzerindekilere
bu harflerin her defasında ona fısıldadığı eylemi yapıyor. yutkunuyor

sekiz ve sıfır rakamlarının yazılı olduğu kağıtları lavaboda yakıyor
sehpanın başına geçip A, N,N E harflerine bir kez daha bakıp N leri ayırıyor
ayırırken, o taşa her dokunuşunda
katman katman artan soğukluğu parmak uçlarında hissediyor
yüreği buz kesiliyor. harfleri bazasının altına koyuyor, diğerlerinin yanına

öteki harfleri lavaboda yakıyor
dün bu işleri aksattığı için kendisine olan kızgınlığı biraz hafifliyor
açıyor radyoyu, koyuyor komodinin üzerine
günde hasanın alışılagelmiş şarkısı
yazıklar olsun, yazıklar olsun
kaderin böylesine, yazıklar olsun
büfeye para bırakmasıyla sekteye uğruyor
satıcı, değil hasanın bıraktığı parayı almayı, ona bakmıyor bile
hasan, duruma anlam yükleme gereği duymadan
gazetesini alıp geçiyor eve

sehpasının başında sayfaları çeviriyor
üçüncü sayfa bir müddet açık kalıyor
buna, aşina olduğu bir kare sebep oluyor
duvarlar, çekyat, perde çok tanıdık, diyor içinden
diğer karedeyse her sabah konuştuğu fotoğraf var paslanmış çerçevesiyle
çerçevenin olduğu duvar, çok tanıdık

sayfanın başına yöneliyor bakışları
manşet, alışılagelmiş haberlerden birini
başka türlüsü olmayan ölümün haberini içeriyor
ikinci kareye tekrar dönüyor, sonra karşısındaki duvara
çerçevesi paslanmış fotoğrafa
duvar, bildiğinden başka, bir şeyler karalanmış
okuyamıyor, duvara bakıyor, okumak için ayaklanıyor
derinlerden o türkünün sesini işitiyor ama sözlerini seçemiyor
batsın bu dünya, bitsin bu rüya
ağlatıp da gülene, yazıklar olsun

duvara biraz daha yaklaşıyor, okuyor,
yazılanları silmek istiyor
elleri karalanıyor, yazı istifini bozmadan öylece duruyor
aylardan eylül gün cuma
karşısında annesinin hayali , öksürüyor
harflerin her defasında ona fısıldadığı eylemi yapıyor ,yutkunuyor
sehpanın başına geçip A, N,N E harflerini bir kez daha diziyor
geri dönüyor çocukluğuna…

hasan annesinin yanında
radyo yok
şarkı çalmıyor
gazete manşetleri habersiz

redfer

İlyas Kaplan
Kayıt Tarihi : 23.7.2024 00:44:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

İlyas Kaplan