Bir dalgınlık anıdır sadece

ve sorarım,
yorgun düşmüş hayatın geçmişini,
geleceğini…
tekrar tekrar sıkılmadan
bu masalın sonunu
sorgularım

geçmişte kaldı
hep bilinen şarkılar,
serenatlar, türküler, caz parçaları...
ne kadar da hızlı, enerjik, dinamik,
ve sonluydu yaşananlar

artık an gecedir
ayda eski parlaklığında
yanı başımda ummanlar susmuş
bir basamak daha inerim
kırılır buz parçaları
kırmamak için ne kadarda çaba içindeyim oysa

hafızam bitap şimdi
susuyor…
koca yıllar hayatından gelip geçmiş
yanı başımda koca koca hatıralar.

oysa gece soğuktu
kimse bilemedi üşüyüp üşümediğimi...
gelip geçen sadece zaman değildi
etten kemikten hayallerdi…
düşen omuzlara külfetti
hasret,özlem,hüzündü

mukaddes saydığım her şeye üzerine yemin olsun
bir kere ateş kalbe,
fısıltı kulağa düşmüştü
hala tanıyamamıştım içimde yürüyen yolcuyu
bilmiyordum hangi menzile doğru gittiğini

sigara içmezdim,o içiyor
alkol kullanmazdım,o kullanıyor
küfürlü konuşmazdım,o konuşuyor
söz dinlerdim, o dinlemiyor
hiç aşık olmamıştım ,o aşıkmış
gözlerinin içine baktım. güldü.
nasıl olduğunu sordum.
elimi tuttu…

kimdi o
ıssız bir köşede
en unutulmuş bir yerde
aç susuz...
gecenin yıldızları kadar uzak ,
dağlar yücesi , çöller dolusu
sukutun hissizliği kadar
yapayalnız

oysa …
bendim o...sadece...
meğer ki gerçekti her şey
tıpkı ben gibi

sonbaharın amansız soğukları
bana çok şeyler öğretti
ciğerleri üşüten sancıları, acıları…
hiç bir günahım ,vebalim olmadığı halde
sanki hak etmişim gibi
iliklerine kadar üşüyorum

içimdeki zindanlarda...
mermi şakırtısı, barut kokusu
krizler ,mide krampları
saçma sapan sara nöbetleri

bir müezzinin sesi sadeliğinde
makine nizamında kalbimin sesi
akrepli - yelkovanlı saat gibi
tıkır tıkır işliyor
lekesiz ,taze ,yepyeni
gıcır gıcır…

hoş geldiniz,
sefalar getirdiniz der gibi
şafağın kızıl ışıkları...

redfer